Sayfalar

Din-Dinsizlik

* İnsanlık dini ihtisas ve derin dini bilgilere sahip olup, her türlü boş inanışlardan sıyrılarak, gerçek ilim ve fennin nurları ile mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine (din tüccarlarına ve din sömürücülerine) her yerde rastlanılacaktır. (1927)

* Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz.

* Her şeyden önce şunu en basit bir din gerçeği olarak bilelim ki, bizim dinimizde bir özel sınıf yoktur. Ruhbaniyeti reddeden bu din, inhisarı kabul etmez. Meselâ, ulema. Behemehal aydınlatma görevi ulemaya ait olmadıktan başka dinimiz de bunu kesinlikle men eder. O halde biz diyemeyiz ki, bizde bir özel sınıf vardır; diğerleri dinen aydınlatma hakkından mahrumdur. Böyle telakki edersek kabahat bizde, bizim cehlimizdedir. Hoca olmak için, yani dini hakikatleri halka telkin etmek için mutlaka dini kisve şart değildir. Bizim ulvi dinimiz, her Müslümanı, ümmeti aydınlatmayla mükellef kılıyor.

Efendiler, gerçek din bilginleri ile dine zararlı ulemanın birbirine karıştırılması Emeviler zamanında başlamıştır. Hz. Peygamber’in zaman-ı saadetlerinde, Peygamberimizin vefatından sonra, Hulefa-i Raşidin Hazretleri’nin zamanlarında, hep doğrudan doğruya Hz. Peygamber’in irşadıyla İslam olan, Hulefa-i Raşidin’in aydınlatmalarıyla selamette bulunan ümmet kitlesi arasında, hakiki nezahat, kalbi hürmet, ulvi bir irtibat vardı.

Vaktaki Muaviye ile Hz. Ali karşıkarşıya geldiler. Sıffin vakasında Muaviye’nin askerleri, Kur’ân-ı Kerim’i mızraklarına diktiler ve Hz. Ali’nin ordusunda, bu suretle tereddüt ve zaaf husule getirdiler; işte o zaman hak olan Kurân, haksızlığı kabule vasıta kılındı.

Ondan sonra bütün müstebit hükümdarlar hep dini alet edindiler. İhtiras ve istibdatlarını kabul ettirmek için hep ulema sınıfına başvurdular. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar, dine uygundur diye fetvalar verdiler. İcabettikçe hadisler bile uydurmaktan çekinmediler. İşte o tarihten beri saltanat tahtında oturan, saraylarda yaşayan, kendilerine halife namı veren müstebit hükümdarlar bu gibi hoca kıyafetli cahillere iltifat ve onları hamiye ettiler. Hakiki ve imanlı ulema, her vakit ve her devirde onların kinini çekti.

Böyle şerre alet olan insanların yüzündendir ki, dört halifeden sonra din, daima siyaset vasıtası, menfaat vasıtası, istibdat vasıtası yapıldı. Bu hal Osmanlı tarihinde böyleydi, Emeviler, Abbasiler zamanında da böyle oldu.
Artık bu milletin ne böyle hükümdarlar, ne böyle alimler görmeye tahammülü ve imkânı vardır.

Şüphe yok ki, arkadaşlar, millet birçok fedakârlık, birçok kan pahasına, en nihayet elde ettiği hayat dayanağına kimseyi tecavüz ettirmeyecektir. Bugünkü hükümetin, meclisin, kanunların, anayasanın mahiyeti ve hikmeti hep bundan ibarettir.  (20 Mart 1923’te Konya Türk Ocağı; Dr. Eyüp Sabri’nin sorusu üzerine)

* Din vardır ve lâzımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler, hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır.

Tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki: İnsanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir.

Tanrı birdir, büyüktür; Dinsel usullerin olusumlarina bakarak diyebiliriz ki: Insanlar iki sinifta, iki devirde dusunulebilir. Ilk devir, insanligin cocukluk ve genclik devridir. Ikinci devir, insanligin erginlik ve olgunluk devridir.

Insanlik birinci devirde tipki bir cocuk gibi, tipki bir genc gibi yakindan ve maddi vasitalarla kendisiyle ilgilenmeyi gerektirir. Allah, kullarinin gerekli olan olgunlasma noktasina kadar onlarla iclerinden bazilari araciligi ile ilgilenmeyi tanrilik gereginden saymistir. Onlara adem aleyhisselamdan itibaren kayitlara gecmis veya gecmemis sayisiz denecek kadar cok nebiler, peygamberler ve elciler gondermistir. Fakat peygamberimiz vasitasiyla en son dini ve medeni gercekleri verdikten sonra, artik insanlikla araci ile temasta bulunmaya luzum gormemistir.

Insanligin anlayis, aydinlanma ve olgunlasma derecesi sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal, Tanrisal ilhamlarla temas edebilme kabiliyetine eriştiğinikabul bu yurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, kitabi ekmeldir (:daha mukemmel ve kusursuz olan, en uygun, en eksiksiz)  Din vardır ve lazımdır.Din luzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şu varki, Allahla kul aras›ndaki bagliliktir. 1922 (Nutuk III, S. 1241)

* Muhammed'i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir plânı nasıl düşünür ve tatbik edebilir?

Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harbte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde müslümanlık diye bir varlık görülemezdi. (Şemsettin Günaltay, Ülkü Dergisi, Cilt: 9, Sayı: 100, 1945, S. 3)

* Temeli cok saglam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, yuzyillardir ihmal edilmis. Harclar dokuldukce yeni harc yapip binayi takviye etmek luzumu hissedilmemis. Aksine olarak bircok yabanci unsur - yorumlar, bos inanclar binayi daha fazla hirpalamis.

*Bizi yanlis yola sevkeden kotu yaradilislilar, bilirsiniz ki, cogu zaman din perdesine burunmusler, saf ve temiz halkimizi hep dini kural sozleriyle aldatagelmislerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... gorurusunuz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden kotulukler hep din perdesi arkasindaki dinsizlik ve kotulukten gelmistir. Onlar her turlu hareketi dinle karistirdilar.

* Hazreti peygamber efendimiz, butun muslumanlarin ve kutsal kitap sahiplerinin bildigi uzere, Allah tarafindan dini gercekleri insanlik dunyasina duyurmayave anlatmaya memur edilmisler ve ismi peygamberdir. Yani haber ulastirmakla gorevlidir. Ulu Tanri, Kur'an-i Kerim'inde kendisine emirlik, saltanat ve tac vermis degildir. Hukumdarlik vermis degildir. Peygamberlik vazifesi ile gonderilmistir. Tabiatiyla gercek vazifesini tamamen kavramis olan Cenab-i Peygamber butun dunya insanlarina onu duyurdu.

Hepinizce bilinmesi lazimdir ki, o devirde mesela doguda bir Iran devleti, kuzeyde bir Roma Imparatorlugu vardi. Ve diger muteazziv ve mutesekkil devletler vardi ve Cenab-i Peygamber devletlere gonderdigi peygamberlik mektuplarinda buyurmuslardir ki, "Allah bir ve ben onun tarafindan size gercegi anlatmakla vazifeliyim. Hak dini, Islam dinidir. Ve bunu kabul ediniz." ve ilave etmistir "Ben size hak dinini kabul ettirmekle zannetmeyiniz ki, sizin milletinize el koymus olacagim. Siz hangi hukumet seklinde, hangi durumda bulunuyorsaniz o yine ayni kalacaktir. Yalniz hak dinini kabul ediniz ve koruyunuz"...

* Dinsel usullerin olusumlarina bakarak diyebiliriz ki: Insanlar iki sinifta, iki devirde dusunulebilir. Ilk devir, insanligin cocukluk ve genclik devridir. Ikinci devir, insanligin erginlik ve olgunluk devridir.

Insanlik birinci devirde tipki bir cocuk gibi, tipki bir genc gibi yakindan ve maddi vasitalarla kendisiyle ilgilenmeyi gerektirir. Allah, kullarinin gerekli olan olgunlasma noktasina kadar onlarla iclerinden bazilari araciligi ile ilgilenmeyi tanrilik gereginden saymistir. Onlara adem aleyhisselamdan itibaren kayitlara gecmis veya gecmemis sayisiz denecek kadar cok nebiler, peygamberler ve elciler gondermistir. Fakat peygamberimiz vasitasiyla en son dini ve medeni gercekleri verdikten sonra, artik insanlikla araci ile temasta bulunmaya luzum gormemistir.
Insanligin anlayis, aydinlanma ve olgunlasma derecesi sayesinde her kulun dogrudan dogruya tanrisal ilhamlarla temas edebilme kabiliyetine ulastigini kabul buyurmustur ve bu sebepledir ki, Cenabi Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmustur ve kitabi, kitabi ekmeldir (:daha mukemmel ve kusursuz olan, en uygun, en eksiksiz)

* Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şey, Müslüman erkeğin ve Müslüman kadının beraber olarak bilim ve bilgi kazanmasıdır. 31. 01. 1923, İzmir

• Bizim dinimiz en makul ve tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olabilmesi için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. 31. 1. 1923 İzmir

• İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. Eksiksiz dindir. Çünkü dinimiz akla mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. 07. 02. 1923, Balıkesir

• Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor. 5. Şubat 1923 Akhisar

• Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye mâni hiçbir şey ihtiva etmiyor. 29. 10. 1923, Fransız Muhabiri Maurice Pernot’ya Demeç.

• Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalb ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 66-67)

• Dini fikir ve inançlara saygılı olmak, öteden beri tabiî ve genel bir anlayıştır. Bunun aksini düşünmek için sebep yoktur. 11. 12. 1924, Times Muhabirine Cevap.

• Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz. (Asaf İlbay Anlatıyor, Yakınlarından Hatıralar, S. 102-103)

• Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı dinsiz olmak sayıyorlar. Asıl dinsizlik, onların bu düşüncesidir. Bu yanlış yorumu yapanların gayesi, müslümanın dinsizlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 128)

• Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 92)

Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, islâmın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 127)

• Arkadaşlar, efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır.

• Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.

• Türk milleti daha dindar olmalıdır. Yani, bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt III, s.93)• Hangi şey ki akla, mantığa, kamu çıkarına uygundur, biliniz ki o, bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, ulusun çıkarına, İslam’ın çıkarına uygunsa, kimseye sormayın, o şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı en mükemmel olmazdı, son din olmazdı. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt II, s.131).

• Bizim dinimiz en makul ve doğal bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 94)

• Bir dinin doğal olması için akla fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 94)

• Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı dinsiz olmak sanıyorlar. Asıl dinsizlik onların bu düşüncesidir. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, Müslümanların dinsizlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, akılladır. (1923, Adana) (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997, Cilt II, s. 132)

• Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. (1923, Adana)

• Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 127)

• Evet, din gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların sürekliliğine olanak yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Tanrı ile kul arasında bağlılıktır. Softa sınıfın din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi çıkar sağlayanlar iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele ettiğimiz ve edeceğimiz bu kimselerdir.(Atatürk ve Çevresindekiler, Kemal Arıburnu, T.İş Bankası Yayınları Sh.134-135)

• Bence, dinsizim diyen mutlaka dindardır. İnsanın dinsiz olmasının imkânı yoktur. Dinsiz kimse olmaz. Bu genelleme içinde şu din veya bu din demek değildir. Tabiatıyla biz, içine girdiğimiz dinin en çok isabetli ve çok olgun olduğunu biliyoruz ve imanımız da vardır. 1923, İzmir

• Beşeriyetin idrak derecesi, nurlanması, mükemmelleşmesi her insanın doğrudan doğruya Allahın imanıyla temas kabiliyetine erişmesiyle mümkündür.

• Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Eğer dinimiz akla, mantığa, hakikate uygun olmasaydı bununla diğer ilahi kanunlar arasında ayrılık olması icabederdi. Çünki bilcümle tabiat, kainat uzay oluşumu kanunlarını yapan Cenabı Hak’tır.”

• Baylar ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır. 1925 (Atatürk'ün B. N., S. 93)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.