CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Atatürk, Ulusuna kimliğini ve kişiliğini kazandırmıştır!

Harp Akademisinde, her cuma akşamı bir sınıfta toplanır, kapıları kapattıktan sonra Mustafa Kemal kürsüye çıkardı. Tıpkı bir konferansçı gibi, Paris ten gelen Türkçe ve Fransızca gazetelerden öğrendiklerini bizlere aktarırdı. O zamana dek "padişahım çok yaşa" demekten başka bir şey bilmeyen bizler için, Mustafa Kemal in söyledikleri çok dikkat çekiciydi. Vatan, millet, Türklük gibi düşünceleri ilk kez, Harp Akademisi sıralarında ondan duymuştuk.

Orgeneral Asım GÜNDÜZ / Hatıralarım




Evrensel Işık Atatürk Kimsesizlerin Kimsesidir!































Prof.Dr. Herbert Melzig diyor ki:

"Büyük Yunan filozofu Platon'un, 'Krallar filozof olsa ve filozoflar kralların tahtında otursaydı...' şeklindeki dileği, iki bin yıllık tarihte gerçekleşmedi.

Halbuki, 20. yüzyılda ilk defa olarak Atatürk'ün şahsında Platon'un istediği gibi kelimenin tam anlamıyla bunu görmekteyiz. O, dâhi bir fikir adamı olarak bir miletin, yani Türk milletinin mukadderatını ele almış ve bu milletiyle atıldığı Kurtuluş Savaşı, bu milletin medeni durumunu değiştirmiş bir inkılap ve diğer milletlerin haklarını da koruyan barış ile insanlığa muhteşem bir örnek vermiştir." 

.

ATANAME’DEN: CUMHURİYETE GEÇİŞ

ATANAME’DEN: CUMHURİYETE GEÇİŞ

1. Saltanat devrinden Cumhuriyet devrine geçebilmek için, herkesin bildiği üzere bir geçiş dönemi yaşadık. Bu dönemdeiki ayrı düşünce ve görüş, birbiriyle sürekli olarak çarpıştı. O düşüncelerden biri, saltanat devrinin devam ettirilmesiydi. Bu görüşün sahipleri belli idi. Diğer bir düşünce saltanat rejimine son vererek Cumhuriyet rejimini kurmaktı. Bu bizim düşüncemizdi. Biz düşüncemizi açıkça söylemeyi başlangıçta sakıncalı buluyorduk.

2. Ancak, düşünce ve görüşlerimizi daha sonra zamanı geldiğinde uygulayabilmek için, saltanat taraftarlarının görüşlerini yavaş yavaş uygulama alanından uzaklaştırmak mecburiyetinde idik. Yeni kanunlar yapıldıkça, özellikle Teşkilâtı Esasiye Kanunu yapılırken, saltanat taraftarları padişah ve halifenin hak ve yetkilerinin açıkça belirtilmesi için ısrar ediyorlardı. Biz, bunun zamanı gelmediğini


veya gerekli olmadığını söyleyerek, o tarafı geçiştirmekte yarar görüyorduk.

3. Devlet idaresini, Cumhuriyet’ten söz etmeksizin millî egemenlik esasları çerçevesinde her an Cumhuriyet’e doğru yürüyecek şekilde toparlamaya çalıştık. Büyük Millet Meclisi’nden daha büyük bir makam olmadığını telkinde ısrar ederek, saltanat ve hilafet makamları olmadan da devleti idare etmenin mümkün olacağını ispat etmek lâzımdı. Devlet başkanlığından bahsetmeksizin, onun görevini fiilen Meclis başkanına yaptırıyorduk. Fiiliyatta, Meclis başkanı ikinci başkandı. Hükümet vardı. Fakat “Büyük Millet Meclisi Hükümeti” adını taşıyordu. Kabine sistemine geçmekten çekiniyorduk. Çünkü saltanatçılar, hemen Padişah’ın yetkisini kullanması gerektiğini ortaya atacaklardı.

4. İşte, geçiş döneminin bu mücadele safhasında, bizim kabul ettirmek mecburiyetinde bulunduğumuz orta şekli yani ‘’Büyük Millet Meclisi Hükümeti” sistemini haklı olarak yetersiz bulan ve meşrutiyet şeklinin açıkça belirtilmesini sağlamaya çalışan muhaliflerimiz, bize itiraz ederek diyorlardı ki: “Bu kurmak istediğiniz hükümet şekli neye, hangi idareye benzer?” Maksat ve hedefimizi söyletmek için yöneltilen bu türlü sorulara, biz de zamanın gereğine uygun yanıtlar vererek saltanatçıları susturmak zorunda idik.

5. Bir gün Ali Fuat Cebesoy’a sordum: “Cumhuriyet konusunda ne düşünüyorsunuz, görüşünüz nedir?” Dedi ki: “Cumhuriyet yönetimindeyiz zaten, millî hükümetin mahiyeti bu değil midir?” Şu yanıtı verdim: “Hayır, cumhuriyette değiliz. Birinci Büyük Millet Meclisi’nde saltanat kurumu duruyor. Saltanat düşmüş değildir. Saltanat kurumunu düşürmek için Meclis’in Cumhuriyeti ilan etmesi lazımdır. Cumhuriyet ilan olunursa, saltanat kurumu doğal olarak düşer. Bu konuda fikriniz nedir?” “Elbette aynı fikirdeyim” dedi, “hep bu fikre hizmet ediyoruz.” Gereğini yaptık, saltanatı 1 Kasım 1922 tarihinde kaldırdık.

6. Cumhuriyet 29 Ekim 1923 günü saat 20.30’da coşku içinde ilan edildi. Gece, 101 pare top atışıyla bütün Türkiye’ye duyuruldu.Aynı gün oybirliğiyle Cumhurbaşkanı olarak seçildim. Biz Cumhuriyet rejimine uzun bir süreç sonunda, birçok aşamalardan geçerek ulaştık. Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi, Misakı Millî, Büyük Millet Meclisi’nin açılması, Halkçılık Programı, 1921 Anayasası, saltanatın kaldırılması bu sürecin başlıca aşamalarıdır.

7. Cumhuriyet’in ilanı da sanıldığı gibi aceleye getirilmedi. Büyük Millet Meclisi’nin kararı ilân edilmezden önce çok düşünülmüş, arkadaşlar arasında pek çok görüşmeler ve tartışmalar yapılmıştır.



http://www.cihandura.com/tr/makale/ATANAMEDEN_CUMHURIYETE_GECIS

Ata'nın Tam Bağımsızlık Hk. Sözleri





























Tam Bağımsızlık: 

Atatürk’e göre asıl olan Türk ulusunun onurlu bir biçimde yaşamasıdır. Bu da ancak tam bağımsızlıkla mümkün olabilmektedir. Yabancı bir devletin koruma ve desteğini kabul etmek, bağımsızlıktan yoksun olmak demek, diğer devletler karşısında uşak durumuna düşmek demektir. Türk’ün onuru, kişiliği ve yetenekleri çok yüksektir, büyüktür. Böyle bir ulus esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan dolayı Atatürk’ün cumhuriyetçiliğinde “ya bağımsızlık, ya ölüm” temel ilkedir.
.