CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Dünya’nın çeşitli yerlerinden Kemal Atatürk



Çindeki Lise Tarih Kitabında Atatürk
Çindeki Lise Tarih Kitabında Atatürk





















"Çin’in gelişmesindeki en önemli etkenlerden birisi Atatürk’tür.
Bizim eğitim sistemimize göre ilköğretim öğrencilerimize dünya çapında dört büyük lideri öğretiyoruz. Bunların başında Atatürk gelir. " Atatürk’ü nasıl öğretiyorsunuz, diye heyecanla sorduğumda, Müsteşar:
 "Atatürk’ü ders kitaplarındaki metinlerle tanıtıp, Türkiye’nin emperyalist saldırganlara karşı Atatürk’ün önderliğinde Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı nasıl kazandığını, tüm dünyanın ezilen halklarına da nasıl örnek olduğunu öğretiyoruz. Üzerinde önemle durduğumuz konu, onun o zor zamanlarda her türlü olanaksızlıklara karşın yılmadan nasıl böyle bir mucize yaratabildiğini, özellikle mücadele ruhu, düşünce sistemi ve beyin gücünü çocuklarımıza öğretmeye çalışıyoruz. Bugün bizim eğitim sistemimizde ve felsefemizde başarı için mutlaka bir çıkış yolu, bir alternatif vardır düşüncesiyle sorunlar karşısında pes etmek yoktur, çünkü Atatürk pes etmedi ve kazandı.”



Cuba’nın Başkenti Havana

Cuba’nın Başkenti Havana



Kübada Atatürk’ten başka hiçbir yabancı devlet adamının heykeli bulunmamaktadır.!

“Küba’da bu kadar büyük bir devrim yaptım ama Atatürk’ün Türkiye’de yaptıklarını başaramadım. O’nun yaptıklarını ben başaramazdım…”
(Fidel Castro)

“Atatürk bizim ve tüm mazlum halkların yol göstericisi olmuştur.”
(Fidel Castro)




Şili’nin Başkenti Santiago’da Atatürk Anıtı

Türkçe Tercümesi:

“Türkiye Cumhuriyeti’ nin kurucusu vatanının fedakar ve sadık hizmetkarı benzeri olmayan kahraman insanlık idealinin canlı emsali… Bütün hayatını Türk Milletine vakfetmiş milletine kendi ruhunu ateşini vermiştir. Hatırası milletinin ruhunu ateşli tutan sönmez bir meşale olarak yaşamaktadır”




Romanyanın Başkenti BükreşAtatürk Meydanı ve büstü





Meksika’nın Başkenti Mexico City Atatürk Heykeli





Avustralya’nın Başkenti Canberra Atatürk Anıtı




Azerbaycanda ATATÜRK



Azerbaycanda ATATÜRK



Kazak liderin başkent Astana’da açtığı Atatürk’ün heykeli



BEN BÜTÜN HESABIMI GERÇEKLERE DAYANARAK YAPTIM


İki Mustafa Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal... Diğeri Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu "ben" kelimesiyle anlatamam; o, ben değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için, büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal sizlersiniz!



Bu yazıda Mustafa Kemal Atatürk “gerçekçilik” hakkındaki düşüncelerini anlatıyor. Ölümsüz Mustafa Kemal düzenliyor, güncelliyor, tamamlıyor. 

* * *

1-Neresi, ne zaman, kim olursa olsun, en büyük olan, daima gerçektir. Yeni ve büyük gerçekler ancak eski hurafelere kıyasla değerlerini yükseltir. Çok şey duyulur, fakat sağlam olmaz. Gerçek kolaylıkla anlaşılır bir şeydir. Fakat gerçeği bulandıranlar vardır. Gerçek diye bahsedenler vardır. Çok dikkatli olmalı, bu gibi aldatıcılara inanmamalı.

2-Bir durumu muhakeme ederken ve önlem düşünürken, acı bile olsa gerçeği görmekten bir an vazgeçmemek lazımdır. Ve biz birbirimize hep gerçeği söyleyeceğiz. İster iyi olsun ister kötü olsun, felaket veya mutluluk getirsin, ille gerçeği söyleyeceğiz. Kendimizi ve birbirimizi aldatmayacağız. Bir şeyi vicdanen iyi yaptığımıza, sözlerimizin gerçek olduğuna kani isek, onu olduğu gibi açık, vazıh, tereddüt ve kapalılıktan uzak olarak anlatmalıyız.

3-İnsanın aklına birçok şey, pek güzel şeyler gelebilir. Şöyle yapmalı, böyle yapmalı denir. Akla gelen her makul şeyin gerçekleşmesine maddî imkân olsa idi, dünyanın genel görünümü bambaşka olurdu. Ne var ki, insanların her şeyi yapması için maddi imkân bulunamaz. Nelerin yapılmasının mümkün olabileceğinin takdiri, ancak genel durumun bütün safhalarını, bütün ayrıntılarını göz önünde tutmaya bağlıdır.

4- Akıl kısır olur, eğer gerçekçi değilse. Bundandır ki, her işimizde gerçekçi olmalıyız. Özellikle yöneticiler verdikleri kararlarda, uygulamalarında gerçekçi olmalıdır. Kılavuzumuz daima yurt, dünya ve tarih gerçekleri olmalıdır. Davranışta ve işte gerçeklerden ve ölçüden ayrılmamak benim öğretimin başta gelen bir niteliğidir. Biz haddimizi bilen kimselerdik. Uçsuz bucaksız emeller sahibi değildik.

5-Ben gerçek aşığıyım, daima gerçeği aradım hayatta. Zorlukları halletmek isteyenlerin çıkış noktaları, durumun hakikatine uygun olmak gerekir. Ben ve arkadaşlarım, ne getirirse getirsin; nasıl olursa olsun, asla ayrılmadık gerçeklerden. Örneğin, ulusal politikamız gerçekçiydi bizim. Biz ilhamlarımızı gökten

almadık, gaipten almadık, doğrudan doğruya hayattan aldık. Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurttu, ülkemizdi, bağrından çıktığımız Türk ulusuydu. Uluslar tarihinin bin bir facia ve ıstırap yazılı yapraklarından çıkardığımız sonuçlardı.

6- Dünyanın genel koşulları karşısında, yüzyılların zihinlerde ve karakterlerde biriktirdiği gerçekler karşısında hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin anlattığı budur, bilimin öğrettiği, aklın, mantığın kabul ettiği budur. Dünyada gerçekçi olmayan bir şey yaptığımız zaman, hiçbir şey yapmıyoruz demektir. Ülkemizi belli bir yöne mi sevk ediyorsunuz, bir şey yaptığınızı, yalnızca gerçeklere dayandığınızı gösterebilmelisiniz. Bir de daima geçerli ve söz konusu olan çoğunluktur. Bu milletin çoğunluğu bizimle beraberse yürümek mümkündür, değilse hiçbir işimizde başarılı olamayız. Çünkü Millî İrade’nin kendisi, Millî İrade’nin kökleri hayatın gerçeklerindedir.

7- Yapılan bütün işlerde, bütün düzenlemelerde hareket kuralım “gerçeklere dayanmak” oldu benim. Bir teşkilat, kuruluş, örneğin: Bir teşkilat şahıslarla değil, gerçeklerle sürdürülebilir ancak. Herhangi bir program, filan şahsın programı olduğu için değil, fakat millet ve ülke ihtiyacını karşılayan fikir ve önlemleri içerdiği için değerlidir, geçerlidir bence.

8-Bir parti programını alalım. Bir partinin programı yalnızca tek bir şahsın kafasından çıkmamalı, ülkenin gerçeklerinden çıkmalı. Nasıl sağlanır bu? Uzmanların, bilim adamlarının yardımları ve ortak katkısıyla elbette… Ülkemizi incelemiş, onun gereksinimlerini görmüş, Avrupa’daki ilerleme ve uygarlaşma derecesini incelemiş bilginlerle işbirliği yapılarak, onlardan faydalanılarak sağlanır.

9- Tarihe bakın, işlerimizdeki bütün başarısızlıkların, gerçekleşmeyecek isteklerden, bitmez, tükenmez hırs ve arzulardan, hayaller peşinde koşmamızdan ileri geldiğini görürsünüz. Öyleyse, daima nesnel ve akla uygun bir çerçevede kalmalı, kuruntulara iltifat etmemelidir. Hedefe ulaşmak için takip edilecek yolu hislerle değil, akılla çizmelidir. İnsanın hayal ettiği [1] şey nadiren gerçekleşir. Her işte böyle davranmalıdır.

10- Bizde hayalperestlik yaygındır, bunun acı meyveleri çok görülmüştür. Mecliste 1 Ocak 1921’de yaptığım konuşmada tarihimizden somut örnekler verdim: Sevgili milletimizi bugün idam sehpası karşısında bulunduran eylemlerin ve hareketlerin kaynağı hayaldir, hissiyattır. Uzaklara gitmeye gerek yok. Bu milletin genel seferberliğinin hangi hakikate, hangi gerçek hesaba dayandığını bir kez düşününüz. Bunun sebebi hissiyatın ta kendisidir. Dünya Harbi’ne ne ile girdik? Vaktinden önce Dünya Harbi’ne bu milleti sevk eden nedir? Hangi gerçektir, hangi duygudur? Daha ilerisine gidelim, geçmişimize dönelim, işte küçük bir tarihî olay: Sadrazam Kara Mustafa Paşa, bu milleti Viyana kapılarına sevk ederken, bütün Kuzey Almanya’yı zapt ve fethederek dünya çapında bir Osmanlı İmparatorluğu yapmak hülyasına düşmüştü. Fakat zavallı paşamız düşünmüyordu ki, bütün bu fetih emelleri peşinde dolaşırken, bu girişimler; torunlara, babadan miras kalan yerlerini kaybettirmek için zemin hazırlıyordu.

11- Hiçbir kötü şey mukadder olamaz. Cenabı Hakk’ın bütün takdiri iyiliğe yöneliktir. Fakat mukadder olan iyi şeyin elde edilmesi ve korunması; gereken araçların, koşulların, etkenlerin bilinmesine ve zamanında hazırlanmış olmasına bağlıdır. Ben her şeyi bulundukları koşullara ve gösterdikleri lüzum ve zarurete göre muhakeme ederim. Kurtuluş Savaşı sırasında bana “Bu yaptığınızı mantık dışı, bir çılgınlık” diyenler oldu. Oysa ben bütün hesabımı mucizeye değil, gerçeklere ve rakamlara dayanarak yaptım.” Örneğin, Müttefiklerin, Yunanlılara, istedikleri yardımı yapamayacaklarını biliyordum. Çünkü onların iç politikalarını takip ediyordum.

12- Milletimi hiçbir noktada, en küçük ve en büyük sorunlarda sözlerimle, hareketlerimle aldatmamış olmakla kıvanç duyuyorum. “Yapacağım, yapacağız, yapabiliriz” dediğim zaman mutlaka onların yapılacağına kanaatim olduğuna şüphe edilmesin. Örneğin, beni ilk başkumandan seçtikleri gün –ki Yunan ordusu Sakarya’ya geliyordu- itiraf etmek lazım ki, ortada çok kötümserlik vardı. Fakat ben, düşmanı kesin mağlup edeceğiz, demiştim. Benim, bu sözümü gelişigüzel söylediğimi sananlar vardı, itiraz ettiler: “Bunu yapacağız diye milleti aldatmayınız. Boş yere ülkenin haraplığını artırmayınız. Boş yere halkı öldürtmeyiniz. Ne sakınca var? Bir süre de bağımsızlıktan yoksun yaşayalım. Sonra çalışır, yeniden kazanırız” diyerek birçok örnekler verdiler. “Boş yere kan dökmekten ve milleti aldatmaktansa, bugün için Sevr Antlaşması’nı kabul edelim” diyen o insanlara, kesinlikle başaracağız, diyordum. Çünkü başarmak için lazım gelen araçları açıkça görüyordum. Bunu görebildiğimden dolayı idi ki, millete yaparız ve yapacağız dedim. Tarih 22 Ocak 1923… Bursa’da Şark Sineması’nda halkıma anlatıyordum bunları, şöyle devam ettim: İşte şimdi de diyorum ki, eğer millet girişimlerimde yardımcı ve destek olursa, millet ve ülkeyi parlak tecellilerle geleceğe doğru yürütmek yolunu bulacağız ve mutlaka başarılı olacağız.

13– Evet, ben gerçekçiyim, hatta diyebilirim ki, büyük bir gerçekçiyim. Yıllar sonra Ölümsüz Mustafa Kemal’in dile getirdiği gibi: Her attığım adımda ne yapabileceğimi, nereye kadar gidebileceğimi gayet iyi hesapladım. Beni hep bu gerçekçiliğim yönünden değerlendirmelisiniz. Hayatım boyunca “özgürlük zorunlulukların bilinmesinden ibarettir” kuralına bağlı kaldım. Politikada en beklenmedik atılımlar yaptığım, herkesi şaşırttığım zaman bile, ölçüm; zorunlulukların, olanakların, sınırların gayet iyi hesaplanmasından ibaret olmuştur.

Cihan Dura

 24.5.2016

[1] Editörün Notu:
Hayal etmek ile imajinasyon ayrı  ayrı  şeylerdir, karıştırmamak lazımdır. İmajinasyon, hayata geçirilecek şeyleri kafada biçimlendirmektir.
Bir şeyleri imgelemeden düşünme süreçlerinin gerçekleşmesi ve imajine etmeden yeni tasarımların oluşması mümkün değildir.
Ruh, bir şeyi biçimlendirmek yada tasarlamak istediğinde, bunu düşünce gücünün zenginliğini kullanarak, imajine edebilme yeteneği kifayeti ile yapar.

CUMHURİYET TARİHİMİZİ ÖĞRENELİM, ÖĞRETELİM: Millî Mücadele ve Anadolu’ya Geçiş Kararı


ORTAK TARİH BİR MİLLETİ MİLLET YAPAN BAŞLICA UNSURLARDAN BİRİDİR. YURTTAŞLARIMIZ CUMHURİYET TARİHİNİ NE KADAR İYİ BİLİR, ZİHNİNDE VE KALBİNDE NE KADAR TAZE TUTARSA, MİLLÎ BİRLİĞİMİZ DE O KADAR GÜÇLÜ VE ETKİLİ OLUR.

YURTSEVERLER, ATATÜRKÇÜLER!

BİR ARAYA GELDİĞİNİZ ZAMAN, BİR SOHBET KONUNUZ DA ACILARIYLA, SEVİNÇLERİYLE CUMHURİYET TARİHİMİZ OLSUN. HER OLAYI  İYİCE ÖĞRENDİKTEN SONRA:

YAKINLARINIZA, ÇOCUKLARINIZA, ÖĞRENCİLERİNİZE DE ANLATIN, ÖĞRETİN. ANCAK ANILARI, ACILARI, SEVİNÇLERİ ORTAK OLANLAR, BİRLİK OLUR, MİLLET OLUR. ANCAK TARİHİNİ BİLENLER BUGÜNÜ ANLAR, GELECEĞİ GÖRÜR, DOĞRU ÇÖZÜMLER BULUR.

*

MUSTAFA KEMAL PAŞA:

İngiliz, Fransız Ve İtalyanlar Varlığımıza Kastediyor.
Düşman Kararlı… Kanıtlar Bizi Yok Etmeyi Düşündüklerini Gösteriyor.
Bütün İstanbul, Zincirlere Vurulduğundan Habersiz, Tevekkül İçinde...
İzmir İşgal altında...
Çok Düşündüm, İstanbul’da Bir Şey Yapılamazdı, Çözüm Anadolu’da İdi.
Anadolu’ya Geçiş Kararım Kesinleşiyor.
Samsun’dayım, Halkı Yokladım, Milleti Azimli ve İmanlı Gördüm.



Tarih 22 Nisan 1921... Bir gün sonra, TBMM’nin kuruluşunun 1. Yıldönümü… Mustafa Kemal Paşa Hâkimiyeti Milliye gazetesine verdiği bir mülakatta, Millî Mücadele ve Anadolu’ya geçiş kararını nasıl verdiğini anlatıyor.

Almanların Onur Kırıcı Hareketlerine Karşı Çıktım

Dünya Savaşı başladığı zaman, çeşitli sebeplerle, Almanların bulunduğu zümreye katıldık, onlarla dost olduk. Almanlar ülkemize, ordumuza ve hükümetimize kadar girdiler. Hepsini hoş gördük bunların. Fakat Almanlardan bazıları onur ve bağımsızlığımızı ihlal eden durum ve tavır almaya başladıkları an, en önce ve hemen, hiçbir kayıt ve şarta bakmaksızın ruhen ve hattâ fiilen isyan ettim. Bu isyanım yüzündendir ki savaşın cereyanı içinde bir yıla yakın bir zaman, bu hareketimin taraftarı olmayanlarla muhalif ve düşman durumda kaldım.

İngiliz, Fransız Ve İtalyanlar Varlığımıza Kast Ettiler

Daha sonra tekrar Suriye'de kabul ettiğim kumanda, savaşın son günlerine tesadüf etti. Savaşın sürdürülmesine karşı olduğum gibi, her fırsattan faydalanarak sona erdirilmesi lüzumuna da inanmış bulunuyordum. Bu kanaatimi özel ve resmî olarak beyandan geri kalmamıştım. Savaşın sonucunun bizim için elemli olacağını tahmin ediyordum. Fakat İngilizlerin, Fransız ve İtalyanların bu sonucu, ülkemizi parçalamak ve milletimizi aşağılayarak vahşi hayvan sürüsü haline sokmaya çalışacak kadar ileri götüreceklerini düşünemiyordum. Her halde, yenilirsek cezasız ve zararsız bırakılmayacağımıza şüphe etmiyordum. Fakat insanlık, uygarlık ve adalet esaslarının savunucusu olmakla tanınan bu milletlerin hükümet adamları ne zihniyet ve yaradılışta olurlarsa olsunlar, her halde Türkiye'nin ve Türkiye halkının tarihini, onur ve varlığını, bağımsızlığını yıkmak gibi boş bir teşebbüse girişmeyeceklerini sanıyordum.

Müttefik Ricali İle Yaptığım Görüşmelerde Milletimin Haklarını Savundum

Mütareke dolayısıyla Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı olarak bulunduğum Adana'dan ayrılıp İstanbul'a geldiğimde, Mütarekename’nin uygulanmasıyla ve onu izleyecek barışın şartlarıyla ilgili düşüncelerimde etkili olan fikir ve kanaatler böyle idi. İstanbul'da İngiliz, Fransız ve İtalyan siyasî ve askerî ricalinden bazılarıyla yaptığım temas ve görüşmelerimde de içtenlikle bu fikirleri söylüyor ve diyordum ki: ''Harbe girmek ve harbe girdikten sonra müttefikler zümresine dâhil olmak bizim için zorunlu idi. Çünkü tarafsız bırakmazdınız. Çar Rusya’sı sizin tarafta idi. Yenilginin doğal olan icapları elbette söz konusu olur. Fakat milleti bağımsızlığından yoksun bırakarak imha etmek, hiç bir zaman bu icaplardan sayılamaz.''

Ancak Düşman Kararlı İdi, Kanıtlar Bizi Yok Etmeyi Düşündüklerini Gösteriyordu

Bütün bu temaslar, bende hayret ve şaşkınlıkla bir hakikati besliyordu. Dinlediğim samimiyetsiz sözlerde gizlenen bu hakikat, düşmanların bizi mutlaka imhaya karar vermiş olmaları idi. İtilâf memurlarının, subaylarının, askerlerinin İstanbul'da en büyük kurumlardan ve çevrelerden sokaklara kadar, her yerdeki tavır ve hareketleri, saldırıları, tahkirleri de keşfettiğim bu hakikati doğrulayan birer kanıt oluyordu.

Bütün İstanbul, Zincirlere Vurulduğundan Habersiz, Tevekkül İçindeydi

Bu hakikate, herkesin gözü önünde cereyan eden bu saldırılara ve tahkirlere karşı koca İstanbul içinde Padişahından, hükümet ricalinden, kumandanlarından, subaylarından en son neferine ve bireyine kadar bir buçuk milyon insan; toplu, tüfekli, zırhlı, kırılması zor ve kalın zincirlerle sımsıkı bağlandıklarını anlamaksızın, şaşkınlık ve tevekkül içinde duruyordu.

İstanbul’da Bir Şeyler Yapmak İsteyenler Vardı

Ben de bu zincirlerle kuşatılmış, kendime dert ortağı aramakla meşgul idim. O şaşkınlık ve tevekkül içindeki kütleler içinde zaman zaman bir şeyler yapar gibi görünen insanlar fark ediyordum. Bunlar fenalığı genel olarak hissediyorlar ve ona çare bulmak istiyorlardı. Fakat dayanak noktalarını yine İstanbul surları içindeki kütlede aradıklarını görüyordum. Sayısız programlar ve bu programların etrafında tutsaklık zincirine vurulmuş olduklarının farkında bulunmayan yine o insanlar, zümreler, fırkalar, cemiyetler, gruplar...

Ancak Ben Bu Oluşumların Hiçbirini Gerçekçi Bulmuyordum

Bütün bu oluşumların yönü benim ruhumdaki olup bitenle tamamen tezat teşkil ediyordu. Çünkü bu oluşumların hiçbirinde söz konusu olan davanın gerçek mahiyetini idrak etmiş olmak isabetini göremiyordum. En aydın sayılan insanların manda tutkunluğu ile, milletin bağımsızlık ruhunu yıkmak için gafilce bir çalışma ve sürekli çaba içinde çırpındıklarını hayretle görüyordum.

Bana Göre İstanbul’da Bir Şey Yapılamazdı

Ben artık şu noktaları gayet açık değerlendirebiliyordum: Düşmanlar bağımsızlığımızı imhaya karar vermişlerdir. Bu gerçeği millet, henüz tamamıyla keşfetmemiştir. Çünkü, İstanbul karanlık sisler içinde boğulmuştur. Oradaki zekâlar, oradaki vicdanlar bir yandan doğrudan doğruya düşmanın baskısı, diğer yandan dolaylı olarak düşmanın aldatısıyla bunalmış ve bunaltılmış bir halde idi. Hiçbir kudret bu çevre içinde, gerçek duruma göre doğru hedef göstermeyi başaramazdı. Hedefe milleti sevk için kuvvetli bir dayanak zemini bulamazdı.

Çok Düşündüm, Çözüm Anadolu’da İdi

Her halde hareket noktası İstanbul'un dışında idi. O noktayı bulmak ve oradan bütün milleti gerçek hedefe sevk etmek lâzım geliyordu. Bunun üzerine günlerce düşündüm, sınırlı bazı arkadaşlarımla fikir alışverişinde bulundum. Onlar da benimle hemfikir oldu. Ben önce herhangi bir şekilde Anadolu'ya geçmek ve orada milletin düşünce ve duygularını bir defa daha yoklamak ve ülkenin kaynaklarını görmek istiyordum.

Ordu Müfettişliği Önerisi, İzmir’in İşgali… Anadolu’ya Geçiş Kararım Kesinleşiyor

İstanbul'dan ayrılmam bir sorun idi. Bunun hal şeklini düşündüğüm bir sırada, Anadolu'da yetkisi oldukça geniş ordu müfettişliğini kabul edip etmeyeceğim soruldu. Tereddütsüz kabul ettim. Anadolu'ya bu şartlar altında geçtiğim takdirde fazla hiçbir inceleme ve araştırmaya gerek kalmaksızın düşüncelerimin, en elverişli bir uygulama alanı bulabileceğine emindim. Hemen hareket günü idi ki,düşman İzmir'i haydutçasına işgal etmek suretiyle millete büyük bir suikast örneği vermiş oldu. Artık sarsılmaz bir şekilde kararımı vermiştim: Anadolu'ya gideceğim. Bütün yetki ve vasıtalarımla milleti durumun hakikatinden haberdar edeceğim. Ulusumuzun bağımsızlığına vurulmak istenen darbeye karşı direnme ve savunma vasıtalarını hazırlamaya çalışacağım.

Yunan İşgali Karşısında Vekiller Heyeti’ni Uyardım

Erkânı Harbiye-i Umumiye’de vicdanlarından emin olduğum başkanlara maksadımı anlattım. İcraatımın zorluğa uğratılmaması için mümkün olan yardımlarını rica ettim. Vapura binmeden önce Bâbıâli’ye uğradığım zaman, Yunanlıların bu tecavüzünü gaflet içinde haber alan Vekiller Heyeti toplantı halinde bulunuyordu. Benim gelişimden haberdar olunca, müzakerelerini keserek, bir kısmı yanıma geldi: ''Ne yapalım?'' dediler.''Kahramanlık gösteriniz!'' dedim. ''Bunu burada nasıl yapabiliriz?'' dediler; yine: ''Burada yapabildiğiniz kadarını yaptıktan sonra devam edebilmek için benim yanıma gelirsiniz'' cevabını vererek ayrıldım.

Samsun’a Çıktım, Halkı Yokladım, Milleti Azimli Ve İmanlı Gördüm

Samsun'a ayak bastıktan sonra derhal ülkeyi ve milleti yokladım, gördüm ki ülkenin ve milletin eğilimleri, bağımsızlık savunmasında tereddüt edenleri utandıracak konumda bırakabilecek yüce bir mahiyettedir. Gerçekten iki yıldan beri bütün dünyanın şahit olduğu olaylar, düşüncelerimde isabet ve milletin azim ve imanında hakikî sağlamlık olduğunu gösterdi. Bundan dolayı cidden iftihar etmekteyim.

Kaynak: Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 11, ss.143-145

Prof. Dr. Cihan Dura

--
Editör'ün notu:





Laik Hükümet Kavramından Dinsizlik Manası Çıkarmak...





Editörün notu: Türkiye Cumhuriyetinde Ne TBMM Başkanı'nın, ne de diğer Devlet Adamlarının -TC devletinden maaş alan imam vb dahil, tüm devlet memurlarının- görevi icabı bulunduğu bir platformda, "kişisel görüş" açıklama lüksü YOKTUR!



.