CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

DÜNYA İNSALIĞININ EVRİM ÇITASINI YÜKSEĞE TAŞIDI

insanlar arasında artık hiçbir renk, din ve ırk ayrımı tanımayan bir anlaşma ve işbirliği çağı açılmalı, milletler bağımsızlıklarını, 
millî niteliklerini, millî kültürlerini kaybetmeksizin, 
her türlü emperyalist görüşün dışında, 
insanlığın ortak değerlerinde birleşmelidir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk






Atatürk, Millî Mücadele’de millî birliği sağlayan eşsiz bir lider, savaş meydanlarında gerçekçi bir kumandan, devlet kuran büyük siyaset adamı, milletini çağdaşlaştıran güçlü bir devrimcidir. Bu nitelikleriyle, insanlık tarihinin tanıdığı en büyük adamlardan biri olduğuna şüphe yoktur. Kahramanlık ve yüksek insanlık meziyetlerini kişiliğinde en yüksek düzeyle taşıdığında dünya tarihçileri ve fikir adamları tereddütsüz birleşmektedir. Tarihin büyük tanıdığı kişilerle karşılaştırıldığı zaman, türlü bakımlardan belirgin üstünlükleri göze çarpmaktadır. Atatürk, her şeyden önce, hem fikir hem hareket adamı idi; o, fikri ve hareketi kişiliğinde birleştirmiş bir liderdi. Fikir ve düşüncelerinin özünü oluşturan Atatürkçülük, her türlü dogmatik unsurdan sıyrılmış akılcı bir dünya görüşüdür. Memleket gerçeklerinden kaynaklanan, sorunlar karşısında akıl ve bilimin yol göstericiliğini kabul eden bu gerçekçi görüş, gerek Türk Bağımsızlık Savaşı’nın gerekse onu izleyen Türk çağdaşlaşma hareketinin temelini oluşturmuştur. Atatürk, üstün nitelikleri sayesinde, Türk milletinin tarihsel seyrini değiştiren askerî ve siyasî zaferlerle onu uçurumun kenarından kurtarmıştır. Dünya tarihinde, her türlü imkânsızlığa rağmen inandığı fikri uygulamaya koyarak "Ya bağımsızlık, ya ölüm!" parolası ile büyük bir mücadeleyi kazanmış, arkasından yepyeni nitelikte çağdaş bir devlet ve millet yaratmış adam azdır. İçinde bulunduğu şartları değerlendirmede, engelleri ortadan kaldırmada gösterdiği büyük başarı, Atatürk’ün ayrı bir özelliğini oluşturmaktadır. Diyebiliriz ki Atatürk, Türk toplumunda sadece çağdaşlaşma gereğini gördüğü için değil, bu çağdaşlaşmayı en kısa zamanda gerçekleştirecek yolu gösterdiği, çağdaşlaşmaya engel olan etkenleri cesaretle ortadan kaldırdığı için büyüktür. "Çağdaş Türkiye’nin Kurucusu" sıfatını da işte bu büyüklüğünden almaktadır.

Büyük Söylev’inin sonlarında, Türk gençliğine seslenerek çizdiği tablo, gerçekte, kendisi mücadeleye atıldığı zaman, memleketin içinde bulunduğu ağır tablodur. Atatürk, en güç şartlar altında bile, her şeyin bitti zannedildiği bir zamanda bile, Türk milletine güven hissinin asla kaybolmaması gerektiği gerçeğini, eseriyle kanıtlamış bir millî kahramandır; onun için millî kurtuluşa simge olmuştur, onun için bayrak olmuştur. Atatürk gerçeğin adamı, sağduyunun ve ince görüşün temsilcisidir. Çünkü, nerede neye karar verdi, ne yaptı ise daima en iyisini yapmış, en gereklisine karar vermiştir. Türk halkının eğilimlerini çok iyi sezen ve ruhlara sızmasını bilen usta devrimciliği sayesindedir ki ortak istek ve eğilimler, kolayca millî ülkü haline gelebilmiştir. O, giriştiği mücadelenin başından sonuna kadar Türk milletinin yüksek niteliklerine güvenmiş, kazanılan her türlü zaferin milletin eseri olduğunu söylemiştir. Bütün girişimlerinde milletin eğilimlerini göz önünde tutmuş, milletin desteğine dayanmış, güçlü kişiliği ve gerçeği sezişe dayanan ikna kuvvetiyle kitleleri yönlendiren bir lider olduğunu göstermiştir. Millî kurtuluşa bayrak olan fikirleri, görüşleri ve ölmez eseriyle, etkileri memleket sınırlarını aşmış, hakları çiğnenen milletlerin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde manevî kuvvet olmuştur. Atatürk yaratıcısı, yapıcısı olduğu "Türk Devrimi"ni dünyaya tanıtırken, "Bu devrim, yüksek bir insanî ülkü ile birleşmiş vatanseverlik eseridir. Çocuklarına bütün güzellikleri ve bütün büyüklükleri görmek ve aynı zamanda bütün sefaletlere acımak sanatını öğretmektedir"34 diyordu. Kendisi de yarattığı devrimin imanlı bir yapıcısı sıfatıyla bütün dünyaya açık yürekle, samimiyetle ve dostlukla bakıyordu. Gerçekten, "Ne mutlu Türk’üm diyene!" özdeyişiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık ülküsünün ve insan sevgisinin de simgesi idi. Yabancıların, "Düşmanlarınız kimlerdir?" sorusuna, "Biz kimsenin düşmanı değiliz; yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız!" 35 yanıtını veriyordu. İşte bu insancıl yönü iledir ki tamamen millî nitelik taşıyan Atatürk Devrimi, aynı zamanda bütün insanlığın hayranlığını da üzerinde toplamaktadır. Atatürk’ün insanlık değerlerine içten ve büyük saygısı vardı. O, bütün insanlığın yüzyıllar boyu övdüğü ve övündüğü üstün nitelikleri kişiliğinde toplamış bir liderdi. Yaşamı boyunca gösterdiği davranışlar bu üstün nitelikleri sergiliyordu. Şöyle ki:-Zafer kazanmış Başkomutan olarak İzmir’e girdiği gün, önüne serilen düşman bayrağını: "Bayrak bir milletin bağımsızlık işaretidir; düşmanın da olsa saygı göstermek gerekir!"36 diyerek, yerden kaldırtan,
-Bir milleti özgürlük ve bağımsızlığa kavuşturan büyük eserinin görkemi karşısında, memleketin büyük sanatkârları, şairleri, tiyatro sanatçıları elini öpmek istedikleri zaman: "Sanatçı el öpmez: sanatçının eli öpülür!"37 yanıtını veren,
-Çanakkale’de kendisine karşı savaşırken bir kolunu kaybeden ünlü Fransız Generali Gouraud ile yıllar sonra Ankara’da karşılaştıkları zaman -General’in boş kolunu işaret ederek- ona: "Türk topraklarında yatan şerefli kolunuz, memleketlerimiz arasında son derece kıymetli bir bağdır!"38 diyen,
-Çanakkale şehitlerini anma törenine konuşma yapmak üzere giden bir bakanına, bu savaşta ölen diğer millet askerleri için de: "Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur içinde uyuyunuz!"39 diye not yazdıran,
-Mısır Elçisi’ne, bir sabah, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek: "Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şu anda günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin uyanışını da öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Bu milletler, bütün güçlüklere, bütün önlemelere rağmen engelleri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir anlaşma ve işbirliği çağı alacaktır!"40diyen Büyük Atatürk, gerçekten insan sevgisinin ve insanlık ülküsünün, kolay erişilemeyecek bir örneği idi. Bu davranışlar, belki de insanlık tarihinde eşi olmayan şeylerdi ve Atatürk’ün büyüklüğünü, onun genişliğini, onun engin hoşgörüsünü simgeliyordu.
"Yurtta barış, dünyada barış" için çalışmak, Atatürk için dünyamızda yaşayan bütün insanları birbirine daha çok yaklaştırmak, daha çok sevdirmek yolundaki çabaların bir parçası idi. O, "İnsan her şeyden önce bağlı olduğu milletin varlığı ve mutluluğu için çalışmalı; fakat başka milletlerin de huzur ve refahını düşünmelidir."41 derken, işte bu çabasını dile getiriyordu. Atatürk’e göre "Dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu sağlamağa çalışmak, demekti."42 Çünkü, "Dünyada ve dünya milletleri arasında huzur ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur."43 İşte Atatürk’ün "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesinin kökleri böyle insancıl bir düşünceden, böyle insancıl bir ülküden kaynaklanıyordu.
Atatürk’e göre: "Milletleri yönetenlerin görevi, yaşamı mutlu yapmak hususunda milletlerine yol göstermekti. Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdu. Yaşamda mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı ve huzuru için çalışmakla mümkündü. Hatta bir devlet adamı böyle hareket ederken ‘Benden sonra gelecekler, acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi?’ diye bile düşünmemeliydi." 44Atatürk, karşılık beklemeksizin, insanlığın mutlul hizmet edebilecek adam yetiştirmenin, en büyük zevk olduğunu söylüyor ve şöyle diyordu: "Bahçesinde çiçek yetiştiren insan, bu çiçekten bir şey bekler mi? Adam yetiştiren insan da, çiçek yetiştirendeki hislerle hareket etmelidir. Ancak bu tarzda düşünen ve çalışan adamlardır ki memleketlerine, milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler."45Atatürk’e göre, milletler arasında düşmanlıkların yerini akrabalık bilinci almalı idi. Kıt’alar ve milletler arasında ırkçı ve şoven yaklaşımlar, yerini bütün insanlığın paylaştığı bazı ortak değerlere bırakmalıydı. "İnsanları mutlu edecek biricik araç, onları birbirine yaklaştırarak, onları birbirlerine sevdirerek karşılıklı maddî ve manevî gereksinimlerini temine yarıyan hareket ve enerji idi. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ülkü yolcularının çoğalması ve başarı kazanmasıyla mümkün olacaktı. Dünya vatandaşları kıskançlık, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmeli, insanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerini almalıydı."46 Bütün milletlerin çağdaş uygarlık düzeyinde birleşmesi, bu ortak uygarlığa katılması, Atatürk’ün en samimî isteği idi. Çünkü o, insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir organı sayıyordu. Atatürk’e göre, insanlar arasında artık hiçbir7 renk, din ve ırk ayrımı tanımayan bir anlaşma ve işbirliği çağı açılmalı, milletler bağımsızlıklarını, millî niteliklerini, millî kültürlerini kaybetmeksizin, her türlü emperyalist görüşün dışında, insanlığın ortak değerlerinde birleşmeli idi. Bu ortaklaşa değerlerin kıt’aları birbirine bağlaması, insanları renk, ırk ve din farkı gözetmeksizin birbirine yaklaştırması gerekti. Çünkü insanlığın yükselmesi, insanlık ülküsünün gerçekleşmesi bu bilincin ayakta tutulmasına bağlı idi.
İşte Atatürk, bu görüş ve düşünceleriyle, bu yönüyle de insanlık tarihi önünde aşılamayacak bir7 büyüklüğü temsil etmektedir.

Son söz olarak diyebiliriz ki, Atatürk’ün yaşamı, kişiliği ve eseri incelendiği zaman, insanoğlu, hayranlığını gizleyememekte; bu millî  kahramanı kutlamakta, başarıya ulaştırdığı bu kutsal mücadelenin önünde saygı ile eğilmektedir.*

Atatürk’ün doğduğu ev, Selanik’te Kocakasım Mahallesi, Islahhane Caddesinde olup bugün Türkiye Konsolosluğu’nun bahçe sınırları içindedir ve müze haline getirilmiştir.


1   Osmanlı Devletinde sivil ortaokul.
2   Osmanlı Devletinde askerî ortaokul.
3   Osmanlı Devletinde askerî lise
*   Osmanlı döneminde, Batı Trakya’da Edirne’ye bağlı bir kasaba (Bugün Yunanistan sınırları içindedir).
4   Ruşen Eşref ÜNAYDIN, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, 1930, s.31
5   Utkan KOCATÜRK, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, Türk Tarih Kurumu Yayını, 2000, s.4
6   Kemal ATATÜRK, Nutuk I, s.12
7   ATATÜRK, a.g.e., s.13
8   Bu müfettişliğin adı, 15 Haziran 1919’da Üçüncü Ordu Müfettişliği olarak değiştirilmiştir.
9   Hüsrev GEREDE, 20. Asır dergisi, cilt: 3, sayı: 66, s.28, 1953
10 Kemal ATATÜRK, Nutuk I, s.16; Kâzım KARABEKİR, İstiklâl Harbimiz, Türkiye Yayınevi 1969, s.32
11 KOCATÜRK, a.g.e., s.43
12 KOCATÜRK, a.g.e., s.44
13  KOCATÜRK, a.g.e., s.59
14 KOCATÜRK, a.g.e., s.59
15 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, s. 204
16 Cevat DURSUNOĞLU, Millî Mücadele’de Erzurum, 1946, s. 87-90
17  Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 2005, s. 204
18  Utkan KOCATÜRK, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 2000, s.226
19  Utkan KOCATÜRK, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 2000, s.227-228
20 Kemal ATATÜRK, Nutuk II, s.580
21 Kemal ATATÜRK, Nutuk II, s.608-609
22 Utkan KOCATÜRK, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 2000, s.273
23 Utkan KOCATÜRK, Celâl Bayar’la Bir Konuşma, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı:5, 1986, s.346
24 Kemal ATATÜRK, Nutuk II, s.611
25 T.B.M.M. Zabıt Cerideleri, Devre: I, Cilt: XII, s.21
26 Utkan KOCATÜRK, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 2000, s. 274
27 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, 1964, s.393
28  Kemal ATATÜRK, Nutuk II, s.618
29 Nusret ÖZSELÇUK, 30 Ağustos Zaferi, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı:9, 1987, s.668
30 ÖZSELÇUK, a.g.e., s. 669
31 Ruşen Eşref ÜNAYDIN, Atatürk’ü Özleyiş, s. 44
32 Utkan KOCATÜRK, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 2000, s.361
33 Kemal ATATÜRK, Nutuk II, s.767
34 Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 2005, s. 204
35 KOCATÜRK, a.g.e., s. 455
36 KOCATÜRK, a.g.e., s. 455
37 KOCATÜRK, a.g.e., s.264
38 KOCATÜRK, a.g.e., s.457
39 Uluğ İĞDEMİR, Atatürk ve Anzaklar, T.T.K. Yayını, 1978, 8.6
40 Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 2005, s.458
41 KOCATÜRK, a.g.e., 8.460
42 KOCATÜRK, a.g.e., s.460
43 KOCATÜRK, a.g.e., s.460
44 KOCATÜRK, a.g.e., s.459
45 KOCATÜRK, a.g.e., s.459
46 KOCATÜRK, a.g.e., s.455 BU BÖLÜMÜN HAZIRLANMASINDA YARARLANILAN KAYNAKLAR
ATATÜRK, Kemal: Nutuk, cilt: I-III, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayını, 1961
ATATÜRK, Kemal: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I-V, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayını 1945-1972
BAYUR, Hikmet: Atatürk Hayatı ve Eseri, Güven Basımevi, Ankara 1963
BIYIKLIOĞLU, Tevfik: Atatürk ve İnönü Muharebeleri, Resimli Tarih Mecmuası, cilt: 5, sayı:53, 1954
BORAK, Sadi: Atatürk, Başak Kitabevi, İstanbul 1973
BORAK, Sadi: Ata ve İstanbul, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Yayını, İstanbul, 1983
ÇAYCI, Abdurrahman: Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Millî Bağımsızlık ve Çağdaşlaşma Önderi (Hayatı ve Eseri), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, 2002
ÇELİKER, Fahri: Bitlis’in Kurtuluşu ve Mustafa Kemal Paşa, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 8, 1987
ÇELİKER, Fahri: Çanakkale ve Mustafa Kemal, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 9, Ankara 1987
DURSUNOĞLU, Cevat: Millî Mücadele’de Erzurum, Ankara, 1946
DURSUNOĞLU, Cevat: 1919 Erzurum Kongresi’ni Cevat Dursunoğlu Anlatıyor, Konuşan: Dr. Utkan Kocatürk, Ulus gazetesi, 23 Temmuz 1962
EROĞLU, Hamza: Atatürk’ün Üstün Kişiliği, Ankara 1984
GÖRGÜLÜ, İsmet: Atatürk’ün Anıları (Büyük Gazimizin Büyük Hayatından Hatıralar), Bilgi Yayınevi, Ankara, 1997
İĞDEMİR, Uluğ: Atatürk ve Anzaklar, Türk Tarih Kurumu Yayını, 1978 İĞDEMİR, Uluğ: Atatürk’ün Yaşamı, I. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayını, 1980 İLHAN, Suat: Atatürk ve Harp Yönetimi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, 1987 KARABEKİR, Kâzım: İstiklâl Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1969
KOCATÜRK, Utkan: Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi (1918-1938), 3. Basım, Türk Tarih Kurumu Yayını, 2000
KOCATÜRK, Utkan: Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, 2005
KOCATÜRK, Utkan:  Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, 1999
ÖZSELÇUK, Nusret: 30 Ağustos Zaferi, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: III, Sayı: 9, 1987
REİSİCUMHUR HAZRETLERİNİN TERCÜME-İ HALLERİ: Türkiye Cumhuriyeti Devlet Sal namesi (1925-1926). T.C. Başbakanlık Yayını, İstanbul 1926
ŞIVGIN, Hale:  Trablusgarp Savaşı ve 1911-1912 Türk İtalyan İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, 1989
ŞİMŞİR, Bilâl N.: İngiliz Belgeleriyle Sakarya’dan İzmir’e (1921-1922), Milliyet Yayınlan, İstanbul 1972
TEZER, Şükrü: Atatürk’ün Hatıra Defteri, Türk Tarih Kurumu Yayını, 1972
TÜRK İSTİKLÂL HARBİ, Cilt: I-VII, T.C. Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayını, 1962-1975
ÜN AYDIN, Ruşen Eşref: Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülakat, İstanbul, 1930 ÜNAYDIN, Ruşen Eşref: Atatürk’ü Özleyiş, Hatıralar, Türkiye İş Bankası Yayını, 1957

Alındı: atam.gov.tr

Bugün, Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın vefat yıl dönümü.

 Atatürk: "Annem idam edildiğimi düşünerek felç geçirdi"

Bugün, Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın vefat yıl dönümü.

Bu özel günde, devletimizin kurtarıcısı ve kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanımdan bahsedelim. 

Zübeyde Hanım’ın hayatı Osmanlı Devleti'nin son yıllarına tesadüf etmiş ve çileler içinde geçmiştir. Genç yaşta kaybettiği üç çocuğunun acısının üzerine kocası Ali Rıza Bey’in vefat etmesi onun hayatında derin yaralar açmıştır.

Bütün sevgisini verdiği oğlu Mustafa Kemal’in devleti kurtarma arzusu, Zübeyde Hanım’ın çileli yaşantısında ayrı bir sayfa açmış, hayatı boyunca yaşadığı zorlukların yanına oğlunun başına kötü bir şey geleceği endişesi de eklenmiştir. Bununla beraber Zübeyde Hanım oğlunun fikirlerine karşı çıkmamış, ömrü boyunca ona inanmış ve destek olmuştur.

Selanik’in Yunanistan’a geçmesiyle doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda kalıp İstanbul’a yerleşen Zübeyde Hanım buradaki yıllarını yine evladından uzak ve çileler içinde geçirecektir. Oğlu Mustafa’nın Samsun’a geçip direniş başlatmasından sonra hükûmetin Zübeyde Hanım üzerindeki baskısı artmış, defalarca evi aranmış, oğlu hakkında çıkan haberler ve idam kararı onun üç buçuk sene gece gündüz ağlamasına neden olmuştur.

Zübeyde Hanım, Millî Mücadele’nin sonlarına doğru oğlunun yanına Çankaya’ya geldiğinde sağlığını tamamen kaybetmiş durumdadır. Ankara’daki son günleri hastalıklar içinde geçen Zübeyde Hanım, İzmir’e götürülmüş ve Milli Mücadelenin zaferle noktalanmasından kısa bir süre sonra, 14 ocak 1923'te vefat etmiştir.

Annesi vefat ettiği esnada seyahatte olan Mustafa Kemal Paşa,  15 Ocak sabahında Eskişehir‘e gelmiştir. Annesinin hastalığından haberdar olduğu için Emir Eri Çavuş Ali’yi çağırarak “Bir haber var mı?” diye sormuştur. “Şifre geldi ama çözülmedi” cevabını alınca Mustafa Kemal Paşa, “Annemin öldüğünü  biliyorum.” demiştir.  

Gazi bu kara haber üzerine bir müddet düşünmüştür. Cenaze merasiminde bulunmak için hemen İzmir’e mi hareket etmeli?

O halde tespit olunan seyahat programını değiştirmek, İzmit ve İstanbul civarında talim ve terbiye ile meşgul olan ordunun teftişlerini geri bırakmak, kısacası verilen emir ve kararlardan vazgeçmek lazım gelmektedir.

Başkumandan Paşa, bu yönü gerekli görmemiş, "Vatan vazifesinin yanında hiçbir hissin, hiçbir fikrin hükmü yoktur" diyerek İzmir’de bulunan yaveri Salih Bey’e şu telgrafnameyi not ettirmiştir: “Verdiğiniz elim haber, beni çok üzdü. Merhumenin münasip bir tarzda defin merasimini yaptırınız. Cenabı Hak, millete hayat ve selamet versin.” 12 gün sonra annesinin mezarı başına gelebilen Mustafa Kemal Paşa, bir müddet sessizce bekledikten sonra duygu yüklü bir konuşma yapmıştır.

Bu tarihi konuşma, Zübeyde hanımın çileli hayatı hakkında bilgi vermesinin yanında, Mustafa Kemal Paşa'nın milli egemenliğe olan bağlılığıyla padişah rejimine karşı olumsuz bakışını ortaya koyması bakımından oldukça kıymetlidir.

29 Ocak 1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde "Büyük Halaskarın Büyük Yemini" başlığı altında yayınlanan konuşma şu şekildedir:

Zavallı validem bütün millet için mefkûre olan İzmir’in mukaddes topraklarına vücudunu vermiş bulunuyor. Arkadaşlar, ölüm yaratılışın en tabii bir kanunudur. Fakat böyle olmakla beraber bazen ne hazin tecelliler arz eder. Burada yatan validem, zulmün, cebrin bütün milleti felaket uçurumuna götüren keyfi bir idarenin kurbanı olmuştur. Bunu izah etmek için müsaade buyurursanız ıstıraplı hayatının bariz birkaç noktasını arz edeyim. 

Abdülhamit devrinde idi. 320 (1905) tarihinde mektepten henüz Erkan-ı Harp yüzbaşısı olarak çıkmıştım. Hayata ilk adımı atıyordum. Fakat bu adım hayata değil, zindana tesadüf etti.

Hakikaten bir gün beni aldılar ve müstebit (despot) idarenin zindanlarına koydular. Orada aylarca kaldım. Validem bundan ancak hapishaneden çıktıktan sonra haberdar olabildi ve derhal beni görmeye koştu. İstanbul’a geldi. Fakat orada kendisiyle ancak üç-beş gün görüşmek nasip oldu. Çünkü tekrar müstebit (despot) idarenin hafiyeleri, casusları, cellatları ikametgahımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Validem ağlayarak arkamdan takip ediyordu. Beni sürgün yerime götürecek olan vapura bindirirlerken benimle görüşmekten men edilmiş olan validem, gözyaşlarıyla Sirkeci rıhtımında elemler ve kederler içinde terk edilmiş bulunuyordu. Sürgün yerinde geçirdiğim mücadeleler onun hayatını ıstıraplar ve gözyaşları içinde geçirtmiştir.

Mütareke zamanında Anadolu’ya geçtiğim vakit, validemi mustarip bir halde İstanbul’da terke mecbur olmuştum. Yanımda kendisinin refakatime verdiği bir adamım vardı. Bunu Erzurum’dan İstanbul’a gönderdiğim zaman validem, bu adamın yalnız olarak geldiğinden haberdar olduğu dakikada, benim hakkımda halife ve padişah tarafından verilmiş olan idam kararının infaz edildiğini zanneylemiş ve bu zan kendisini felce uğratmıştı. Ondan sonra bütün mücadele seneleri onun hayatını elem, ıstırap içinde geçirtmişti. Padişah ve hükümetinin ve bütün düşmanların daima baskı ve işkencesi altında kalmıştı. İkametgâhı bin türlü sebep ve vesilelerle basılır ve aranır, kendisi rahatsız edilirdi. Validem üç buçuk senelik bütün gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi. Bu gözyaşları ona gözlerini kaybettirdi. Nihayet pek yakın zamanda onu İstanbul’dan kurtarabildim. Ona kavuşabildim ki, o artık maddeten ölmüştü, yalnız manen yaşıyordu.

Validemin kaybından şüphesiz çok üzgünüm. Fakat bu üzüntümü gideren ve beni teselli eden bir husus vardır ki, o da anamız vatanı mahv ve haraplığa götüren idarenin artık bir daha dönmemek üzere yokluk mezarına götürülmüş olduğunu görmektir. Validem bu toprağın altında, fakat milli hâkimiyet ilelebet payidar olsun. Beni teselli eden en büyük kuvvet budur. Evet, milli hâkimiyet ilelebet devam edecektir.

Validemin ruhuna ve bütün ecdat ruhuna ahdetmiş olduğum vicdan yeminimi tekrar edeyim. Validemin kabri önünde ve Allah’ın huzurunda yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin elde ettiği ve sağlamlaştırdığı hâkimiyetin muhafazası ve müdafaası için icap ederse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim. Milli hâkimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun."

Atatürk burada annesinin çileli hayatından ve aynı zamanda vatanın da mahvolmasından Abdülhamit ve Vahdettin rejimini sorumlu tutmuştur. "Esas anamız" dediği Vatanın kurtuluşunu bir teselli olarak görmüş ve bu kadar uğraşıp bedel ödeyerek kazanılan milli iradenin yaşaması için gerekirse ölmeye, annesinin yanına gitmeye tereddüt etmeyeceğine dair namus sözü vermiştir.

Ümit Doğan

Kaynak:  https://bit.ly/3oJZCpr



Vefatından Sonra Bile Göğsümüzü Kabartan Ulu Önder Atatürk Hakkında Dünya Liderlerinin Dile Getirdikleri

 Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca Türk halkının değil, tüm dünyanın lideri olmuştur. İşte diğer liderlerinin Atatürk hakkında dile getirdiği sözler... 



1938 Kasım’ının böylesine soğuk ve matem dolu olacağını kim düşünebilirdi? 10 Kasım Perşembe gününün sabahında saatler, saniyeler… zaman durdu ve sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olmakla kalmayıp, dünyanın en etkili, en ileri görüşlü, bilime, sanata, sanatçıya, köylüye, kısacası insana da değer veren Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşını selamladı. Dostundan düşmanına, tanıyanından tanımayanına kadar herkesin saygı duyduğu bir lider, bir öğretmen, bir bilim insanı ve büyük bir komutan, 10 Kasım 1938 günü saat 09:05’te sonsuzlukla buluştu.

Belçika, Pakistan, Meksika, Dominik Cumhuriyeti, İsrail, Hollanda, Yeni Zelanda, Venezuela, Küba, Avustralya, ABD, Birleşik Krallık ve Japonya başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanına heykeli dikilen belki de tek dünya lideri, ulu önder Atatürk olabilir.

11 Ocak 1905 tarihinde Kurmay Yüzbaşı olarak Harp Akademisi’nden mezun olduktansonra, bir savaş dahisi olarak birçok muharebede başarıya ulaştı. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi’nin ardından başlanan örgütlenme, sonrasında kazanılan Kurtuluş Savaşı’nın habercisiydi.

Kurtuluş Savaşı sırasında halkın egemenliği, Mustafa Kemal için muharebelerden çok daha önemliydi. Akabinde dünya tarihinde yer alacak bir savaş kazanıldı ve yepyeni bir ülke adeta küllerinden doğdu. Artık yönetim şekli monarşi değil cumhuriyetti. İnsan hakları, eğitim ve öğretim hakları, saltanatın ve halifeliğin kaldırılması, kadınlara seçme seçilme hakkı gibi daha birçok yenilik, şimdilerde başımızda bulunan vekiller ve siyasiler başta olmak üzere tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının devlet yönetiminde söz hakkına sahip olmalarını sağladı.

Ne yazık ki, bazı kesimler halen daha bu inkılapların değerini anlamamakta ısrarcı davranıyorlar. Ancak onlar da Mustafa Kemal’e duyulan sevginin ve saygının sonsuz olduğunun farkındalar. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü bitmek tükenmek bilmeyen sevgiyle anıyor ve özlüyoruz

Vefatından sonra bile göğsümüzü kabartan ulu önder Mustafa Kemal Atatürk hakkında dünya liderlerinin söylediği cümleler sizlerle…


10 John F. Kennedy


John F. Kennedy 
ABD’nin 35. Devlet Başkanı olarak 1961 ve 1963 yılları arasında görev alan John Fitzgerald Kennedy, 22 Kasım 1963 yılında suikaste kurban gitmeden önce vermiş olduğu demeçte; Atatürk’ün bu yüzyılda yaşamış en büyük, en ileri görüşlü ve en kudretli lider olduğunu belirtmiştir. Ayrıca çöküntü halinde bulunan bir imparatorluğun yerini özgür bir Türkiye’ye bırakmasının yanı sıra, Türkiye’nin özgürlüğünün ve bağımsızlığının şerefli bir şekilde o zamandan bugüne kadar korunmasının da Atatürk’ün ve Türk halkının başarısı olduğunu da sözlerine eklemiştir.


9 David Lloyd George

Atatürk ile aynı tarihlerde görev yapmış olan David Lloyd George, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye topraklarını işgal eden Britanya Hükümeti’nin başındaydı. Düşman kuvvetlerde olmasına rağmen Atatürk’e olan saygısını, onu Asya topraklarında yetişmiş bir dahi olarak nitelendirerek göstermiştir. Elbette ki, Atatürk’ün işgalci güçlere karşı başarılı bir şekilde mücadele vermesi, Türkiye’ye karşı sert ve tavizsiz bir politika izleyen Lloyd George’nin bile saygı duyabilmesini sağlamıştır.


 8  Adolf Hitler


Bazı kesimler tarafından yüzyılın en büyük diktatörü, bazı kesimler tarafından ise başarılı bir politikacı olarak kabul edilen Adolf Hitler, Atatürk’ün özellikle de dahi bir devlet adamı ve büyük bir asker olduğundan bahsetmiştir. “Yeni Türkiye Cumhuriyeti”nin ise Atatürk’ün nesilden nesile aktarılacak büyük bir anıtı olduğunu da sözlerine eklemiştir.


 7  Aristide Briand


Lloyd George gibi Aristide Briand da Kurtuluş Savaşı’nın işgalci devletlerinden biri olan Fransa’nın başındaki isimdi. Karşı cephede olmasına rağmen, Atatürk’ten büyük bir kahraman olarak bahsetmiştir. Ayrıca Atatürk ve silah arkadaşlarının teker teker heykellerinin dikilmesi gerektiğini de sözlerine eklemiştir.


 6  Barack Obama

Şimdi ise günümüz liderlerinden Barack Obama ile listemize devam ediyoruz. ABD’nin 44. Devlet Başkanı olarak görev yapan  Barack Hussein Obama da yüzyılın en etkili dünya lideri, Atatürk’e olan hayranlığını vermiş olduğu bir demeçle göstermiştir. Atatürk’ten tarihin şeklini değiştiren bir lider olarak bahsetmiş ve yaşamına ait en büyük anıtın taştan ya da mermerden inşa edilemeyeceğini, Türkiye’nin canlı ve laik demokrasisinin en büyük mirası olduğunu da sözlerine eklemiştir.


 5  Vladimir Lenin

Atatürk ile aynı dönemlerde yaşamış olan Vladimir Ilyiç Lenin, Sovyetler Birliği’nin kurucusu ve sosyalist bir devrimcidir. Mustafa Kemal’in bir sosyalist olmadığını ancak anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir lider olduğunu belirten Lenin, Atatürk’ün önderlik ettiği Kurtuluş Savaşı’nın da başarıyla sonuçlanacağını düşünen ender politikacılardan biriydi.


 4  Winston Churchill


Çanakkale Boğazı’nda tarihi bir yenilgi yaşayan İngiliz orduları, o dönem Winston Churchill tarafından yönetiliyordu. Bu yenilgi, Churchill’in askerlik hayatını bitirmiş olsa da karşı cephesinde mücadele veren Mustafa Kemal’e karşı büyük bir saygı besliyordu. Atatürk’ün vefatının ardından vermiş olduğu demeçte; Mustafa Kemal’in vefatının sadece Türkiye Cumhuriyeti için değil, Avrupa için de büyük bir kayıp olduğunu belirtmişti.  


 3  Muhammed Ali Cinnah

Pakistan’ın kurucusu, Tüm Hindistan Müslüman Birliği ve Pakistan Bağımsızlık Mücadelesinin önderi olarak bilinen Muhammed Ali Cinnah da Atatürk’ün büyük bir lider olduğunu dile getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmakla kalmayıp, bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu, vefatıyla Müslüman dünyasının en büyük kahramanını kaybettiğini belirmiştir.


 2  Cevahirlal Nehru

Pandit Cevahirlal Nehru; Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin önemli isimlerinden biri olmakla kalmayıp, Hindistan’ın ilk başbakanı olmayı da başarmıştır. Nehru, Atatürk’ten gençlik yıllarının kahramanı olarak bahsetmiştir. “Kemal Paşa’nın en büyük hayranları arasında bulunuyorum”, diyerek Atatürk’e olan saygısını ve sevgisini dile getiren Nehru, Atatürk’ü Doğu’ya modern çağın kapılarını açan öncü bir dünya lideri olarak nitelendirmiştir.  


 1  Emanullah Han


1919 yılında Afganistan Emiri olarak görev yapan Emanullah Han da ülkesini İngiltere’nin etkisinden kurtarıp, bağımsız bir devlet olmasını sağlamış bir önderdir. Babasının ölümüyle 1919 yılında tahta çıkan Emanullah Han, 1921 Türkiye Anayasası’nı örnek alarak 1923 Afgan Anayasası’nı hazırlatmıştır. Mustafa Kemal’i daima örnek alan Emanullah Han; Atatürk’ün sadece Türkiye için değil, aynı zamanda bütün Doğu milletleri için de en büyük önder olduğunu belirtmiştir.


UNESCO


Duruşu, karizması, ileri görüşlülüğü, yenilikçi fikirleri ve gerçekleştirmiş olduğu inkılaplarla, kaybolmuş bir ülkeyi yeniden küllerinden diriltmeyi başaran Mustafa Kemal Atatürk, gerçek bir dünya lideridir. UNESCO tarafından 27 Kasım 1978 tarihinde alınan bir kararla 1981 senesi, Atatürk yılı olarak kabul edilmiştir ve bu karar, dünyada tektir. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) ise Atatürk’ü barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgeciliğe karşı savaşan ilk önder ve dünyanın barış öncüsü olarak tanımlamıştır.

2018 yılında Türksat 5A-5B uydularının fırlatılması için Türkiye’ye gelen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görülen Elon Musk da Anıtkabir’i ziyaret etmiştir. Ardından “Üç kırık kaburga, delik bir akciğer ve o yine de savaştı,sözleriyle Instagram hesabında Anıtkabir’de fotoğraf paylaşarak gündeme gelmiştir.

Cumhuriyetin kurucusu, kadın, çocuk ve insan haklarının savunucusu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ölümsüz lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçek bir dünya lideri olduğunu, düşmanları tarafından bile duyulan bu saygıda görebiliriz. Ulu önderimizi 1938 yılında ebediyete uğurlamış olsak da bırakmış olduğu bu mirası ilelebet yüceltmeye ve muhafaza etmeye devam edecek, Mustafa Kemal Atatürk’ü ve büyük mücadeledeki kahraman silah arkadaşlarını unutmadık, unutmayacağız.

Ulu Önder Atatürk’ümüzü Saygı, Sevgi ve Özlemle Anıyoruz…

Kaynak: https://bit.ly/35sgb1w