CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Atatürk'ün demokrasi ile ilgili düşüncelerini

Atatürk manevi kızı Sabiha Gökçen’e demokrasi ile ilgili düşüncelerini şöyle açıklamıştı:

“Ülkemiz, teokrasi ve monarşi geriliğinden kurtularak Cumhuriyet rejimini benimsemekle demokrasiye doğru bir adım atmıştır. Çünkü Türk ulusunun karakterinde özgürlük vardır, demokrasi vardır, eşitlik inancı vardır. 

Ancak ben, gerçek demokrasiye daha kısa bir zaman dilimi içinde geçebileceğimizi ummuştum. Beni az çok tanırsınız tahminlerimde pek aldanmam. Fakat bu tahminimde yanıldığımı söylemek mecburiyetindeyim. 

Elbette Serbest Fırka denemesinden bahsetmekte olduğumu anlamış olacaksınız. 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin karşısında muhalefet görevi yapması gayesi ile kurulmasına önayak olduğum bu partinin başına ve kurucuları arasına en yakınlarımı, en güvendiğim kişileri yerleştirdim. 

Biliyorsunuz, ideal demokrasi idarelerinde, biri birilerine rakip durumda en azından iki kuvvetli parti bulunur. Halk, oyları ile bunlardan birini iktidara getirince öbürü onun çalışmalarını denetler. Partilerin programları, ülkenin genel çıkarları bakımından birbirinden pek farklı olmaz. Ve bu partiler gene halkın oyları ile zaman zaman yer değiştirirler. Böylece bir denge, böylece bir ülkeye daha iyi hizmet etme yarışı başlar.

İşte demokrasi budur. Ama bizde ne oldu?

Ne kadar rejim düşmanı, ne kadar hilafet ve saltanat özlemi çekenler, yeni kurduğumuz cumhuriyet rejimini devirmek isteyen ne kadar kişi varsa bu partinin yanına koştular.

Zavallı Fethi Bey, şaşırdı kaldı. Bu partiyi kapatma kararını bana bildirirken ikimizde bir yakınımızı kaybetmiş kadar üzgündük. Bu olay bana, yurtta demokrasi kurabilmek ortamının henüz olgunluğa kavuşmuş olmaktan ne kadar uzak olduğunu gösterdi. 

Evet, demokrasi benim yaradılışıma en uygun olan rejimdir. Çünkü bu rejim ne kadar geniş halk kitlesine dayanırsa o ülke için o derece sağlam ve yararlı olur. 

Bir yapıyı tasavvur ediniz: Önce ne yapılır? 

Temel kazılır değil mi? Temeli yapılır! 

Sağlam olması, kurallara uygun olması için bu ana koşuldur. 

Yapısına çatısından başlanan bir bina tasavvur edilebilir mi? 

Böyle bir bina gerçekleştirilebilse bile sağlam olabilir mi? 

Bir binayı ayakta tutan nasıl temel ise, bu rejimi ayakta tutabilecek olan kuvvet, onun geniş halk kitlelerine, yani tabana dayanmasıdır.

Anayasamızdaki halkçılık ilkesinin felsefesi budur.

Hayatımda en çok isteyip de maalesef bugüne kadar göremediğim şeylerin başında yurdumuzda demokrasinin kurulması konusu geliyor. 

Türk ulusu çok zekidir. 

Kendisi için hayırlı olan şeyleri kavramakta gecikmez Sabiha…

Girişmiş olduğum denemelerin istediğim gibi sonuç vermemiş olmasının nedeni, halkın bu rejimi istememesi değildir kuşkusuz. 

Demokrasinin gelmesi ile bazı kesimlerin de huzuru kaçacaktı, bu gerçek. Onlar da bu girişimlerini şu ya da bu konulardan baltaladılar. Sonra devrimlerin karşısında olan az da olsa bir çıkar grubu, bilinçlenmemiş halkı kışkırttılar. Onlara laiklik ilkeleri dışında bazı vaatlerde bulundular. İşte buna hiçbir zaman tahammül edemezdim.

Bu gibi hareketler, genç Cumhuriyetimizi daha pek körpe iken ağır bir şekilde yaralayabilirdi.

Benim samimiyetimi bir yerde istismar etmek istediler. 

Bu insan ahlakının zaafını gösteren acıklı bir tablodur. 

Ülke çıkarları yerine kişisel çıkarlar ya da gerici akımların başkaldırması halinde tecelli eden bu olay, içimde ölene kadar bir ukde olarak kalacaktır, çocuğum. Ancak şuna kesinlikle inanıyorum ki, demokrasi gereği olan çok partili bir dönem, Türkiye’mize de gelecektir. 

O zaman ben hayatta olmasam bile, ruhum, bilesiniz ki şad olacaktır. 

Ancak bu dönem için de tek korkum, bu güzelim yönetim tarzını yozlaştıracak, onu anlamsızlaştıracak, hatta ve hatta halkın gözünden düşürecek kişiler ve partiler çıkmasıdır.

Gerçi Batılı ülkelerde demokrasilerin yerleşmeleri uzun yıllar, hatta asırlar almıştır; ama gelişen dünyada Türkiye’nin bu konularda kaybedecek vakti yoktur.” 

O konuşmada hazır bulunanlardan biri; “Demokrasiye geçmeden önce halka demokrasi terbiyesinin verilmesine taraftarsınız efendim?” “Elbetteki öyle! ... Bu terbiyeyi de ancak demokrasi ilkelerine gönülden inanmış kişilerin kuracakları partiler verebilir. 

Bugün ise elimizde bu karakterde tek bir parti var. 

Cumhuriyet Halk Partisi… 

Tek parti ile de ne yaparsanız yapın demokrasi olmaz. 

Demokrasi geleceğini ancak akıl ve bilimden alır. 

Bunlardan yoksun bir yönetime demokrasi demeye olanak yoktur. 

Demokrasinin temelinde kişisel çıkarlar değil, geniş halk kitlelerinin ve ülkenin genel çıkarları egemendir. Böyle olmalıdır. Bir de özgürlükçü demokrasinin durumu var.

Özgürlüksüz demokrasi olamayacağı gibi, demokrasisiz de özgürlük düşünülemez. Bunlar birbirinden hiçbir şekilde ayrılmayan ikiz kardeştirler. Biri zedelendi mi diğeri hırpalanmış, biri hırpalandı mı diğeri zedelenmiş olur… Önce tabanı bu konuda eğitmek, hazırlamak, olgunlaştırmak, belirli noktaya getirmek şarttır.

Bunu siyasi partiler, politikacılar yapacaklar, onlara bilim adamları yardımcı olacaklardır. 

Sınırsız bir özgürlük anarşinin baş mimarıdır. 

Özgürlükler, kişilerin ve toplumların yararlanmasına değil, gelişmelerine öncülük ettikleri sürece muteberdir… 

Ben asla doktrin istemem. Doktrinler insanları ve kitleleri bir noktada dondurup bırakırlar, şartlandırırlar. Birtakım, kırılması son derece güç kalıpların içine sokarlar.

Bu nedenle diyorum ki doktrin istemem; donar kalırız, biz yürüyüş halindeyiz.

Devamlı yürüyecek, devamlı gelişecek, devamlı mutluluklar arayıp bulacağız.”

“Demokrasi fikiridir; kafa meselesidir. Her halde bir mide meselesi değildir…”

Mustafa Kemal Atatürk



TÜRKLERİN SON KURGANI ANITKABİR

 TÜRK'LERİN SON KURGANI ANITKABİR

Anıtkabir’in planı ve yapıldığı yer tamamen Türk tarihinde önemli yeri olan kurgan mantığına göre belirlenmiştir. 

Anıtkabir’in bulunduğu yer olan Rasattepe eski bir Frig yerleşkesidir. Anıttepe’nin yükseltisi 907 metredir. 

Atatürk’ün kabrinin bulunduğu yer ise 905 metredir. Yani Atatürk’ün ölüm saati olan 9:05 ile 905 metre arasında bir bağ kurabiliriz.

Anıtkabir’e Aslanlı Yol denilen doğu yönünden girilmektedir. Yürüyüş yolunda asimetrik döşenmiş, döşeme aralıkları 5 santimetre olan taş döşeme yapılmıştır. Bu uygulama ziyaretçiyi başı önde yürümeye zorunlu kılmaktadır. 

Aslanlı Yol’a yüksekliği 4 metre olan 26 basamaklı bir merdiven ile çıkılmaktadır. 26 sayısı sembolik olarak 26 Ağustos’taki Büyük Taarruza ithaf edilmiştir. 26 basamaklı merdiven 14 ve 12 basamak şeklinde bir sahanlıkla iki bölüme ayrılmıştır. 

Merdivenlerden sonraki 5 basamak ise 26 Ağustostan 5 gün sonra Yunan ordusunun bozguna uğradığını simgeler. Bir de merdiven yüksekliği 4 metre ile 26 basamak sayısını çarptığımızda 104 sayısı karşımıza çıkmaktadır. 104 sayısı Maya takviminde sık geçen bir sayı olup bir asrı ifade etmektedir.

Aslanlı Yol’da aslanlar arasındaki mesafe 28.60 metredir. Bu bölümün alanı ise 366 metrekaredir. Bu sayı da güneş takviminde yaşadığımız dört yılda meydana gelen bir artık yıl olan sayıdır.

 Aslanlı Yol’da 12 sağda, 12 de solda olmak üzere toplam 24 aslan heykeli vardır. Bu 24 heykel 24 Oğuz boyunu temsil etmektedir.

Aslanlı Yol bitiminde Tören Meydanı’na ulaşılmaktadır. Tören meydanı, TBMM ve Ankara Kalesi’nin kesiştiği aks üzerindedir. TBMM Genel kurul binasının Mozoleye uzaklığı 1920 metredir. 1920 aynı zamanda TBMM’nin kuruluş tarihidir. 

Mozolenin konumu mükemmel seçilmiştir. Anıtkabir inşaatının temel atma töreni 1944 yılında yapılmıştır. Bu nedenle mozolenin büyük sütunlarının yüksekliği 19,44 metre olarak belirlenmiştir. Atatürk’ün boyu 1.73 metredir. Bu sayıyı 19,44 ile çarptığımızda bize 33 metre yükseklikte olan bayrak direğinin yüksekliğini vermektedir.

Tören alanında mozoleye 42 basamaklı merdivenden çıkılmaktadır. Atatürk 42 yaşında Cumhuriyeti ilan etmiştir. 42 sayısını bir Maya asrı olan 104 ile çarptığımızda tören meydanındaki 373 kilim desenli alanın ölçüsü olan 4368 sayısını vermektedir. 

Bayrak direğinin yükseltisini Atatürk’ün boyunun yüksekliğine böldüğümüzde 19,38 sayısı çıkmaktadır. Bu sayı Atatürk’ün ölüm tarihi olan 1938’i göstermektedir.

Anıtkabir’de Orhun abidelerinin izlerini de görmek mümkündür. Anıtkabir’in dış cephesinde Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Onuncu Yıl Nutku’nun bulunması Orhun yazıtlarından esinlenildiğini göstermektedir. Şeref salonu yer döşemlerinde, tavan ve iç kolon süslemelerinde çok sayıda ok, yay, yaba, koçbaşı, koçboynuzu, bukağı, bereket ve kurtağzı motifleri Hun ve Göktürk kurganlarındaki motiflerin aynısıdır.

Mozole kaide planının uzun kenarı 72 metre ve kısa kenarı 52 metredir. Böylece alanı 3744 metrekare ediyor. 3744 sayısı Maya takviminde 365 ile çarpılarak 1366560 sayısı elde edilmektedir. Maya takvimine göre bu Güneş kendi yörüngesi etrafında 3744 yılda ya da 1366560 günde dönmektedir.

Şeref salonu ölçüleri 32-60 metre ölçülerindedir. Böylece alanı 1920 metrekare etmektedir. Yani TBMM’nin kuruluş yılı elde edilmektedir. Anıt dış kolonat sayısı 40, köşe kolonat sayısı 4 ve giriş kolonat sayısı 4’dür. Bunların toplamı 48 eder. 48’in karesi alınırsa 2304 eder. Bu sayıyı 23-04 şeklinde okursak 23 Nisan’ı buluruz.

Araştırmacı yazar Seyit Ali ERGEÇ ve mimar oğlu Taha Sergen ERGEÇ’in kaleme aldığı Anıtkabir’in Şifresi kitabında Anıtkabirle ilgili burada belirtemediğim onlarca gizemi bulacaksınız.