İki Mustafa Kemal vardır: Biri benim, et ve kemikten, geçici Mustafa Kemal... Diğeri Ölümsüz Mustafa Kemal… Onu "ben" kelimesiyle anlatamam; o, ben değildir, o bizdir! O, ülkemizin her köşesinde yeni fikir ve yeni hayat için, büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasıyım sadece. Benim girişimlerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sensin; o Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan Mustafa Kemal, yaşaması ve başarılı olması gereken, Ölümsüz Mustafa Kemal sizlersiniz!
Bu yazıda Mustafa Kemal Atatürk “gerçekçilik” hakkındaki düşüncelerini anlatıyor. Ölümsüz Mustafa Kemal düzenliyor, güncelliyor, tamamlıyor.
* * *
1-
Neresi, ne zaman, kim olursa olsun, en büyük olan, daima gerçektir. Yeni ve büyük gerçekler ancak eski hurafelere kıyasla değerlerini yükseltir. Çok şey duyulur, fakat sağlam olmaz. Gerçek kolaylıkla anlaşılır bir şeydir. Fakat gerçeği bulandıranlar vardır. Gerçek diye bahsedenler vardır. Çok dikkatli olmalı, bu gibi aldatıcılara inanmamalı.
2-Bir durumu muhakeme ederken ve önlem düşünürken, acı bile olsa gerçeği görmekten bir an vazgeçmemek lazımdır. Ve biz birbirimize hep gerçeği söyleyeceğiz. İster iyi olsun ister kötü olsun, felaket veya mutluluk getirsin, ille gerçeği söyleyeceğiz. Kendimizi ve birbirimizi aldatmayacağız. Bir şeyi vicdanen iyi yaptığımıza, sözlerimizin gerçek olduğuna kani isek, onu olduğu gibi açık, vazıh, tereddüt ve kapalılıktan uzak olarak anlatmalıyız.
3-İnsanın aklına birçok şey, pek güzel şeyler gelebilir. Şöyle yapmalı, böyle yapmalı denir. Akla gelen her makul şeyin gerçekleşmesine maddî imkân olsa idi, dünyanın genel görünümü bambaşka olurdu. Ne var ki, insanların her şeyi yapması için maddi imkân bulunamaz. Nelerin yapılmasının mümkün olabileceğinin takdiri, ancak genel durumun bütün safhalarını, bütün ayrıntılarını göz önünde tutmaya bağlıdır.
4- Akıl kısır olur, eğer gerçekçi değilse. Bundandır ki, her işimizde gerçekçi olmalıyız. Özellikle yöneticiler verdikleri kararlarda, uygulamalarında gerçekçi olmalıdır. Kılavuzumuz daima yurt, dünya ve tarih gerçekleri olmalıdır.
Davranışta ve işte gerçeklerden ve ölçüden ayrılmamak benim öğretimin başta gelen bir niteliğidir. Biz haddimizi bilen kimselerdik. Uçsuz bucaksız emeller sahibi değildik.
5-Ben gerçek aşığıyım, daima gerçeği aradım hayatta. Zorlukları halletmek isteyenlerin çıkış noktaları, durumun hakikatine uygun olmak gerekir. Ben ve arkadaşlarım, ne getirirse getirsin; nasıl olursa olsun, asla ayrılmadık gerçeklerden. Örneğin, ulusal politikamız gerçekçiydi bizim. Biz ilhamlarımızı gökten
almadık, gaipten almadık, doğrudan doğruya hayattan aldık. Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurttu, ülkemizdi, bağrından çıktığımız Türk ulusuydu. Uluslar tarihinin bin bir facia ve ıstırap yazılı yapraklarından çıkardığımız sonuçlardı.
6- Dünyanın genel koşulları karşısında, yüzyılların zihinlerde ve karakterlerde biriktirdiği gerçekler karşısında hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin anlattığı budur, bilimin öğrettiği, aklın, mantığın kabul ettiği budur. Dünyada gerçekçi olmayan bir şey yaptığımız zaman, hiçbir şey yapmıyoruz demektir. Ülkemizi belli bir yöne mi sevk ediyorsunuz, bir şey yaptığınızı, yalnızca gerçeklere dayandığınızı gösterebilmelisiniz. Bir de daima geçerli ve söz konusu olan çoğunluktur. Bu milletin çoğunluğu bizimle beraberse yürümek mümkündür, değilse hiçbir işimizde başarılı olamayız.
Çünkü Millî İrade’nin kendisi, Millî İrade’nin kökleri hayatın gerçeklerindedir.
7- Yapılan bütün işlerde, bütün düzenlemelerde hareket kuralım “gerçeklere dayanmak” oldu benim. Bir teşkilat, kuruluş, örneğin:
Bir teşkilat şahıslarla değil, gerçeklerle sürdürülebilir ancak. Herhangi bir program, filan şahsın programı olduğu için değil, fakat
millet ve ülke ihtiyacını karşılayan fikir ve önlemleri içerdiği için değerlidir, geçerlidir bence.
8-Bir parti programını alalım. Bir partinin programı yalnızca tek bir şahsın kafasından çıkmamalı, ülkenin gerçeklerinden çıkmalı. Nasıl sağlanır bu? Uzmanların, bilim adamlarının yardımları ve ortak katkısıyla elbette… Ülkemizi incelemiş, onun gereksinimlerini görmüş, Avrupa’daki ilerleme ve uygarlaşma derecesini incelemiş bilginlerle işbirliği yapılarak, onlardan faydalanılarak sağlanır.
9- Tarihe bakın, işlerimizdeki bütün başarısızlıkların, gerçekleşmeyecek isteklerden, bitmez, tükenmez hırs ve arzulardan, hayaller peşinde koşmamızdan ileri geldiğini görürsünüz. Öyleyse, daima nesnel ve akla uygun bir çerçevede kalmalı, kuruntulara iltifat etmemelidir.
Hedefe ulaşmak için takip edilecek yolu hislerle değil, akılla çizmelidir. İnsanın hayal ettiği
[1] şey nadiren gerçekleşir. Her işte böyle davranmalıdır.
10-
Bizde hayalperestlik yaygındır, bunun acı meyveleri çok görülmüştür. Mecliste 1 Ocak 1921’de yaptığım konuşmada tarihimizden somut örnekler verdim: Sevgili milletimizi bugün idam sehpası karşısında bulunduran eylemlerin ve hareketlerin kaynağı hayaldir, hissiyattır. Uzaklara gitmeye gerek yok. Bu milletin genel seferberliğinin hangi hakikate, hangi gerçek hesaba dayandığını bir kez düşününüz. Bunun sebebi hissiyatın ta kendisidir. Dünya Harbi’ne ne ile girdik? Vaktinden önce Dünya Harbi’ne bu milleti sevk eden nedir? Hangi gerçektir, hangi duygudur? Daha ilerisine gidelim, geçmişimize dönelim, işte küçük bir tarihî olay: Sadrazam Kara Mustafa Paşa, bu milleti Viyana kapılarına sevk ederken, bütün Kuzey Almanya’yı zapt ve fethederek dünya çapında bir Osmanlı İmparatorluğu yapmak hülyasına düşmüştü. Fakat zavallı paşamız düşünmüyordu ki, bütün bu fetih emelleri peşinde dolaşırken, bu girişimler; torunlara, babadan miras kalan yerlerini kaybettirmek için zemin hazırlıyordu.
11-
Hiçbir kötü şey mukadder olamaz. Cenabı Hakk’ın bütün takdiri iyiliğe yöneliktir. Fakat mukadder olan iyi şeyin elde edilmesi ve korunması; gereken araçların, koşulların, etkenlerin bilinmesine ve zamanında hazırlanmış olmasına bağlıdır. Ben her şeyi bulundukları koşullara ve gösterdikleri lüzum ve zarurete göre muhakeme ederim. Kurtuluş Savaşı sırasında bana “Bu yaptığınızı mantık dışı, bir çılgınlık” diyenler oldu. Oysa ben bütün hesabımı mucizeye değil, gerçeklere ve rakamlara dayanarak yaptım.”
Örneğin, Müttefiklerin, Yunanlılara, istedikleri yardımı yapamayacaklarını biliyordum. Çünkü onların iç politikalarını takip ediyordum.
12- Milletimi hiçbir noktada, en küçük ve en büyük sorunlarda sözlerimle, hareketlerimle aldatmamış olmakla kıvanç duyuyorum.
“Yapacağım, yapacağız, yapabiliriz” dediğim zaman mutlaka onların yapılacağına kanaatim olduğuna şüphe edilmesin. Örneğin, beni ilk başkumandan seçtikleri gün –ki Yunan ordusu Sakarya’ya geliyordu- itiraf etmek lazım ki, ortada çok kötümserlik vardı. Fakat ben,
düşmanı kesin mağlup edeceğiz, demiştim. Benim, bu sözümü gelişigüzel söylediğimi sananlar vardı, itiraz ettiler:
“Bunu yapacağız diye milleti aldatmayınız. Boş yere ülkenin haraplığını artırmayınız. Boş yere halkı öldürtmeyiniz. Ne sakınca var? Bir süre de bağımsızlıktan yoksun yaşayalım. Sonra çalışır, yeniden kazanırız” diyerek birçok örnekler verdiler.
“Boş yere kan dökmekten ve milleti aldatmaktansa, bugün için Sevr Antlaşması’nı kabul edelim” diyen o insanlara,
kesinlikle başaracağız, diyordum. Çünkü başarmak için lazım gelen araçları açıkça görüyordum. Bunu görebildiğimden dolayı idi ki, millete yaparız ve yapacağız dedim.
Tarih 22 Ocak 1923… Bursa’da Şark Sineması’nda halkıma anlatıyordum bunları, şöyle devam ettim: İşte şimdi de diyorum ki, eğer millet girişimlerimde yardımcı ve destek olursa, millet ve ülkeyi parlak tecellilerle geleceğe doğru yürütmek yolunu bulacağız ve mutlaka başarılı olacağız.
13–
Evet, ben gerçekçiyim, hatta diyebilirim ki, büyük bir gerçekçiyim. Yıllar sonra Ölümsüz Mustafa Kemal’in dile getirdiği gibi: Her attığım adımda ne yapabileceğimi, nereye kadar gidebileceğimi gayet iyi hesapladım. Beni hep bu gerçekçiliğim yönünden değerlendirmelisiniz. Hayatım boyunca “özgürlük zorunlulukların bilinmesinden ibarettir” kuralına bağlı kaldım. Politikada en beklenmedik atılımlar yaptığım, herkesi şaşırttığım zaman bile, ölçüm; zorunlulukların, olanakların, sınırların gayet iyi hesaplanmasından ibaret olmuştur.
Cihan Dura
24.5.2016
[1] Editörün Notu:
Hayal etmek ile imajinasyon ayrı ayrı şeylerdir, karıştırmamak lazımdır. İmajinasyon, hayata geçirilecek şeyleri kafada biçimlendirmektir.
Bir şeyleri imgelemeden düşünme süreçlerinin gerçekleşmesi ve imajine etmeden yeni tasarımların oluşması mümkün değildir.
Ruh, bir şeyi biçimlendirmek yada tasarlamak istediğinde, bunu düşünce gücünün zenginliğini kullanarak, imajine edebilme yeteneği kifayeti ile yapar.