CUMHURIYET AHLAK ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANAN BİR ÜLKÜDÜR, CUMHURİYET ERDEMDİR

Çanakkale’de iki defa İstanbul’u kurtaran Mustafa Kemal Paşa bu defa da vatanı kurtaracaktır

Atatürk'ün “Çanakkale kahramanı” olmadığını iddia edenler… Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndaki “kurtarıcı” rolünü reddedenler… Azılı Atatürk düşmanları… Yalancı tarihçiler… Neredesiniz? Bakın! 31 Ağustos 1921 tarihli Tevhid-i Efkâr Gazetesi burada!



Türkiye bugün siyasal, kültürel, toplumsal, ekonomik, her bakımdan zor günler geçiriyor. Çünkü Türkiye iyi yönetilmiyor. Bugün Türkiye'yi uçurumun kenarına getirenler, her şeyden önce “tarih” bilmiyorlar. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının sayıklamalarını “tarihsel gerçek” diye sahipleniyorlar. Sabah akşam “dış güçler” edebiyatı yapıyorlar. Fakat Atatürk'ün, tarihimizdeki en büyük “dış güç saldırısını” nasıl bertaraf ettiğini, “emperyalist kuşatmayı” nasıl yardığını, “tam bağımsız” Türkiye'yi nasıl kurduğunu görmek istemiyorlar. Atatürk tecrübesinden hiç ders almıyorlar. Tam tersine, Kurtuluş Savaşı'nda Atatürk'ün inkâr edilemez “kurtarıcı” rolünü “inkâr etmek” için ellerinden geleni yapıyorlar. Hatta mazlum milletlerin başarıya ulaşan ilk bağımsızlık savaşı durumundaki Kurtuluş Savaşı'nı “inkâr” ediyorlar. Atatürk'ün göz kamaştıran Çanakkale-Anafartalar kahramanlığını gizlemek için olmadık hikâyeler uyduruyorlar. “Atatürk'ün Çanakkale kahramanlığı, sonradan Kemalistlerce uyduruldu!” diyecek kadar gerçeklerden uzaklaşıyorlar. (Bu tür çarpık ve uyduruk tarihi tezlerine kitaplarımda cevap verdim).

Bugün burada, Çanakkale'den Sakarya'ya Atatürk'ün “kurtarıcı” rolünü inkâr edenlere, bu amaçla tarihi gerçekleri eğip bükenlere, tam 97 yıllık bir belgeyle cevap vereceğim.

ANADOLU İŞGAL ALTINDA

22-25 Temmuz 1921'de Türk orduları Sakarya'nın doğusuna çekildi. Afyon, Bilecek, Kütahya ve Eskişehir Yunan ordularınca işgal edildi. Yunan orduları Ankara'nın 80 km yakınlarına kadar geldi. Meclisin Kayseri'ye taşınması için hazırlıklara başlanıldı.

Kurtuluş Savaşı'nın artık kaybedileceğinin düşünüldüğü o zor günlerde, TBMM, Atatürk'ün ordunun başına geçmesini istedi. Atatürk, 5 Ağustos 1921'de üç ay süreyle olağanüstü yetkili başkomutan seçildi. Türk ordularının ve Türk milletinin tüm sorumluluğu artık onun omuzlarındaydı.

Atatürk, başkomutan seçilir seçilmez millete gitti: 8 Ağustos 1921'de Tekâlifi Milliye Emirlerini (Milli Yükümlülükler) yayımladı. Ordunun ihtiyaçlarını tamamlamak için -savaştan sonra geri verilmek üzere- çarıktan çoraba, çividen silaha, halkın orduya yardım etmesini istedi. Halk elinde avucunda ne varsa orduya verdi. Büyük bir milli seferberlik başladı. 14 Ağustos 1921'de Yunan orduları Eskişehir ve Afyon'dan Ankara'ya doğru harekete geçtiler. 15 Ağustos 1921'de Sivrihisar'ı işgal ettiler.

16 Ağustos 1921'de Atatürk, Türk cephesinin sol kanadını denetlerken İnler Katrancı yakındaki tepede atından düşerek yaralandı. Ankara'ya dönünce bir kaburgasının kırık olduğu anlaşıldı. Ancak 17 Ağustos 1921'de yeniden cepheye döndü. Malıköy yakınındaki Alagöz karargâhına gitti.

ZOR GÜNLERİN DOĞAL LİDERİ

Atatürk başından beri Kurtuluş Savaşı'nın “doğal lideri”ydi: Amasya Genelgesi'ni hazırlarken, Erzurum ve Sivas kongrelerine “başkan” seçilirken, Temsil Heyeti liderliğine getirilirken, Ankara'da TBMM açıldıktan sonra “meclis başkanı” olurken, Sakarya Savaşı öncesi “başkomutan” seçilirken ve daha sonraları önder-lider hep Atatürk'tü. Çerkez Ethem'i ve Enver Paşa'yı Kurtuluş Savaşı'nın lideri olarak görenler çok geçmeden yanıldıklarını anlayacaklardı. Silah arkadaşları, zaman zaman Atatürk'ü eleştirseler de Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar Atatürk'ün liderliğini kabul edip onun liderliğinde birleştiler. Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı liderliği, sonradan Kemalistler tarafından uydurulmadı. Dönemin basınını tarayınca, arşivlere girip Kurtuluş Savaşı belgelerine göz atınca, Kurtuluş Savaşı'nın “doğal liderinin” Atatürk olduğu açıkça görülmektedir. 

Özellikle Sakarya Savaşı öncesi günler, gerçekten çok zordu. Yenilginin artık kaçınılmaz olduğunun düşünüldüğü kahredici günlerdi. Halide Edip'in ifadesiyle Türk Milleti'nin “ateşten gömlek” giydiği o işgal günlerinde lider olmak herkesin harcı değildi.

Falih Rıfkı (Atay)'ın “Çankaya”daki anlatımıyla:

Nihayet Temmuz sıcaklarında Kral Konstantin zarını attı. Umumî seferberlik yapmıştı. Pek ciddî İngiliz yardımı da görüyordu. Bizim ordumuz, taarruz edecek Yunanlıların üçte biri kadar bir şeydi. Kral, orduları ile Ankara'ya gidecek ve zaferini orada Mustafa Kemal'e dikte edecekti! Yine kara günler geldi. İlk çarpışmalarda ordumuzu yendiler. Eskişehir düştü. Rum gazetelerine göre artık hiçbir dayatış imkân kalmamıştı. Hürriyet ve İtilâfçıların da fikri bu idi. Saray, yeniden bir Damat Ferit hükümeti kurmak için Kral Konstantin'in Ankara'ya ayak basmasını bekliyordu. (…) Hilâl-i Ahmer'e koşuyorduk. Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi. Gizli Anadolu haberlerini hep oradakilerden alırdık. Hiç kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. (…) Yalnız Anadolu'dan geldiğini duyup görüştüğümüz bir erkân-ı harp miralayı: ‘Benim bildiğim Mustafa Kemal, Anadolu'nun son tepesine kadar gider, yine teslim olmaz,'diyordu. Son tepe… Son tepe… Ona da razı idik. (…) Ne gazete açabiliyor, ne sokağa çıkmaya katlanıyorduk. İlk mütareke günlerinden de azgın, şımarık ve boğucu bir hava idi…” 

İşte o boğucu günlerinde zafere inananların en büyük umudu Atatürk'tü. O erkân-ı harp miralayının dediği gibi, “Mustafa Kemal, Anadolu'nun son tepesine kadar gider, yine teslim olmaz” diye düşünülüyordu.

Bu nedenledir ki Atatürk, 1919-1922 arasında Anadolu'da her gittiği yerde büyük kalabalıklarca büyük bir umutla, büyük bir coşkuyla karşılanıyordu. Örneğin, 27 Aralık 1919'da Ankara'ya giderken yapılan karşılama “kurtarıcılara has” bir karşılamaydı.

İşgal altında kan ağlayan bu topraklar, Atatürk'ü “kurtarıcı” olarak görüyordu.


Sakarya Zaferi'nden sonra hazırlanıp bastırılan ‘Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretleri' yazılı kartpostal...Sakarya Zaferi'nden sonra hazırlanıp bastırılan ‘Gazi Mustafa Kemal Paşa hazretleri' yazılı kartpostal…

İŞTE O BELGE

Peki, ama Atatürk'e duyulan bu büyük inancın, bu büyük güvenin kaynağı neydi?

O zor günlerde Atatürk'ü Kurtuluş Savaşı'nın “doğal lideri” yapan şey neydi?

Cevap basit!

Hiç tartışmasız Çanakkale Savaşları…

Bakmayın siz bugün kalemini satan Atatürk düşmanlarının yalanlarına! O zor Kurtuluş Savaşı günlerinde Atatürk'ün Çanakkale'de verdiği zor, cesur ve doğru kararlarla savaşın kaderini değiştirdiği, böylece İstanbul'u kurtardığı biliniyordu. 1921 Ağustos ayı itibarıyla Çanakkale'nin üzerinden, çok değil, daha 6 yıl geçmişti. Anafartalar Kahramanı Sarı Paşa, belleklerdeki yerini koruyordu. 1915'te Çanakkale'de düşmanı durduran Atatürk'ün 1921'de Sakarya'da da düşmanı durduracağına inanılıyordu.

Örneğin, Sakarya Savaşı öncesinde, 5 Ağustos 1921'de Atatürk “başkomutan” seçilince, Bursa Mebusu Muhittin Baha Bey mecliste yaptığı konuşmada, Atatürk'e, “Çanakkale'de olduğu gibi Anadolu'da da bir Kemalyeri kuracaksınız” diye seslenmişti.

Örnekleri çoğaltmak mümkün… Ancak elimizde öyle bir belge var ki, başka bir örneğe gerek kalmadan Atatürk gerçeğini gözler önüne seriyor.


İşte o belge!


Bundan tam 97 yıl önce, 1921'de, İstanbul'da yayımlanan Tevhid-i Efkâr Gazetesi adeta Çanakkale'den Sakarya'ya bir “Atatürk köprüsü” kurup çok şaşırtıcı bir öngörüyle Çanakkale'de İstanbul'u kurtaran Atatürk'ün, Sakarya'da da vatanı kurtaracağını yazıyordu.

Velid Ebüzziya’nın Tevhid-i Efkâr Gazetesi, Ankara’ya Yunan ilerleyişinin sürdüğü 31 Ağustos 1921’de, Sakarya Savaşı günlerinde, ilk sayfaya, madalyon biçiminde bir Atatürk fotoğrafı yerleştiriyor. Onun hemen üstüne, siyah kalın harflerle “Mustafa Kemal Paşa mutlaka muzaffer olacaktır” diye yazıyor. Hemen altına da -daha küçük harflerle- bunun gerekçesini belirtiyor: “Çanakkale'de iki defa İstanbul'u kurtaran Mustafa Kemal Paşa, bu defa da vatanı kurtaracaktır. Çünkü Mustafa Kemal Paşa, bütün bir ümmetin ve bütün bir milletin azm-i istihlas ve i'tilasını (kurtuluş ve yükselme azmini) temsil etmektedir.”

Fotoğrafın altına ise şöyle yazıyor: “Milletin azim ve irade-i istihlas ve necatini (kurtuluş iradesini) temsil eden ve ürkünç düşmanları Anadolu'nun harim-i ismetinde boğacak olan Mustafa Kemal.”

Yazının devamında da Atatürk'ten söz ediliyor, onun Çanakkale'de; Arıburnu'nda ve Anafartalar'da “İstanbul'u iki defa kurtardığı” belirtiliyor. “Savaşın ve tesadüfün akla gelmeyen garip cilvelerinden biri ortaya çıkmadıkça Mustafa Kemal Paşa Sakarya'da mutlaka galip gelecek ve bu zaferiyle yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yenecektir” deniliyor. 

Belli ki, Tevhid-i Efkâr Gazetesi, Sakarya Savaşı sırasında “Çanakkale ve Atatürk” vurgusu yaparken “Ağustos sonunu” bilerek seçiyor. Çünkü Atatürk, 6 yıl önce, 21 Ağustos 1915'te Çanakkale'de II. Anafartalar Zaferi'ni kazanmıştı. Atatürk, Çanakkale'de 24 Nisan 1915'te Arıburnu'nda, 9 Ağustos 1915'te Anafartalar'da, 10 Ağustos 1915'te Conkbayırı'nda ve 21 Ağustos 1915'te ikinci defa Anafartalar'da düşmanı durdurarak en az iki defa İstanbul'u kurtarmıştı.

İnsanların, Kurtuluş Savaşı'nın artık kaybedildiğini düşündüğü, umutsuzluğun kol gezdiği Sakarya Savaşı öncesinde, 31 Ağustos 1921'de, Tevhid-i Efkâr Gazetesi çok iddialı bir şekilde manşetten, “Mustafa Kemal Paşa mutlaka muzaffer olacaktır” diyordu. Tevhid-i Efkâr haklı çıktı. 22 gün 22 gece süren Sakarya Savaşı sonunda Mustafa Kemal muzaffer oldu. Tevhid-i Efkâr'ın ifadesiyle “Mustafa Kemal Paşa, düşmanları Anadolu'nun harimi ismetinde boğdu.” Böylece vatan kurtuldu. 

Atatürk'ün “Çanakkale kahramanı olmadığını” iddia edenler… Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndaki “kurtarıcı” rolünü reddedenler… Azılı Atatürk düşmanları… Yalancı tarihçiler… Neredesiniz?

Bakın! 31 Ağustos 1921 tarihli Tevhid-i Efkâr Gazetesi burada…


Sinan MEYDAN

20 Ağustos 2018
https://bit.ly/2xnIhcz

Hiç yorum yok: